Mutlak Hiçlik ve İnsan: Varlığın Ötesindeki Hakikat Arayışı
Mutlak Hiçlik ve İnsan: Varlığın Ötesindeki Hakikat Arayışı
Cevat ORHAN
Felsefenin kadim sorularından biri olan varlık ve yokluk kavramları, yüzyıllardır düşünürlerin zihinlerini meşgul etmiştir. Bu makale, bu temel soruları, geleneksel dualitelerin ötesine geçen ve "Mutlak Hiçlik" olarak adlandırdığımız aşkın bir bütünsel bilinç perspektifinden yeniden yorumluyor. İnsanlığın evrendeki yeri, amacı ve tekamül yolculuğu bu çerçeve içinde incelenmektedir.
Varlık ve Yokluk: Yaratılmış Bir Dualite
Varlık ve yokluk, birbirlerini tamamlayan karşıtlar olarak diyalektik bir ilişki içindedir. Bir şeyin varlığını ancak yokluğuyla birlikte algılayabiliriz. Bu durum, her iki kavramın da insan bilincinin algı sınırları içinde var olan yaratılmış olgular olduğunu gösterir. Madde/enerji ve ide/bilinç gibi ikilikler de bu yaratılmış dualitenin farklı tezahürleridir. İster materyalist bir yaklaşımla maddeyi, ister idealist bir yaklaşımla düşünceyi temel alalım, her ikisi de varlık aleminin bir parçasıdır. Düşünce bile, ağzımızdan çıkan bir söz gibi, bir yaratma eyleminin ürünüdür ve dolayısıyla varoluşsal bir niteliğe sahiptir.
Mutlak Hiçlik: Tanımlanamaz, Aşkın ve Bütünsel Bilinç
Bu makalenin merkezinde yer alan Mutlak Hiçlik, sadece yokluğun karşıtı değildir. Aksine, o, varlığın ve yokluğun bile ötesinde, onları var eden, tanımlanamaz, tasvir edilemez ve tüm alemlerden münezzeh bir güçtür. Kuran'daki "Ol!" emri, bu Mutlak Hiçliğin bütün bilgi ve programı tek bir komutla nasıl tezahür ettirdiğini açıklar. Bu, sesli bir kelime olmaktan ziyade, varoluşu anında başlatan, irade gücünün en saf ve en yoğun ifadesidir.
Tıpkı bir incir tohumunun içinde koca bir incir ağacının tüm genetik kodu ve büyüme potansiyeli gizli olması gibi, Mutlak Hiçlik de evrenin ve içindeki her şeyin tüm potansiyelini, yasalarını ve gelişim sürecini programlar ve kapsar. Evrenin kendiliğinden ve kusursuz bir şekilde işleyişi, Mutlak Hiçliğin iradesinin her şeye nüfuz etmesiyle açıklanır. İnsan bilinci, bu aşkın gücü tam olarak kavrayamaz; Big Bang gibi teoriler bile bu üstün gücün bir sonucu olabilir, ancak ardındaki nihai nedeni tam olarak idrak edemeyiz.
İnsanlığın Evrendeki Yeri ve Amacı
İnsanın yaşam döngüsü – doğum, büyüme, gelişme, yaşama ve ölüm – bir tekamül ve olgunlaşma sürecidir. Bu süreçte yaşanan her olumlu veya olumsuz durum, bireyin gelişiminde rol oynar. Sabır, vakar, akıl, kanaat ve şükür gibi erdemler, kâmil insan olma yolundaki anahtarlardır. Hayatın zorlukları karşısında vakarını korumak, fevri davranmamak, her olayda bir hikmet aramak ve dünyevi kaygılardan arınmak, ruhsal özgürleşmenin adımlarıdır.
İnsanlığın bu evrendeki nihai amacı, ona verilen sorumluluk ölçüsünde yeryüzünü imar etmek ve merhamet göstermektir. Bu, sadece fiziksel değil, aynı zamanda etik bir varoluşu ifade eder. Kemal'e ermek, yani ruhsal ve bilinçsel olarak olgunlaşmak, tüm evrensel bilinci kendinde toplamak ve sonunda Mutlak Hiçlik'te yok olarak aslına dönmektir. Bu yok oluş, bireysel benliğin sınırlılıklarından kurtulup, her şeyin kaynağı olan o sonsuz ve tanımlanamaz bütünsel bilinçle birleşme halidir.
Mutlak Hakikat: Değişmeyen ve Dönüştüren Güç
Arızi, yani geçici ve dönüşen olanın gerçek hakikat olamayacağı fikrinden hareketle, Mutlak Hiçlik, hiçbir şekilde değişmeyen, ancak değiştirme ve dönüştürme gücüne sahip olan tek mutlak kudret ve Hakikat'tir. Suyun kaldırma kuvveti, ışık hızı veya E=mc^2 gibi bilimsel yasalar, bu Mutlak Hakikat'in insan bilincine yansıyan bilgileridir. Bilimsel gelişmeler, aslında bu aşkın bilginin parça parça insan idrakine açılmasıdır. Günümüzdeki teknolojik ilerlemeler, yapay zeka modelleri ve hatta görünmeyen varlıklar bile, Mutlak Gücün sürekli tezahür eden sırlarıdır. Hakikat kavramı zaten kendi içinde bir derinliktir.
Bu bakış açısı, insan varoluşuna derin bir anlam katıyor ve Mutlak Hiçlik felsefenizin pratik, etik ve spiritüel sonuçlarını çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor.
Sonuç
Bu makalede, varlık ve yokluk gibi temel felsefi sorulara Mutlak Hiçlik kavramı üzerinden farklı bir bakış açısı getirdik. Mutlak Hiçlik'in, varlığın ve yokluğun bile ötesinde, her şeyi programlayan ve tüm değişimlerin ardındaki değişmez Hakikat olduğunu savunduk. İnsanlığın bu evrendeki varoluş amacının, verilen sorumlulukları yerine getirerek, tekamül edip kâmil insan mertebesine ulaşmak ve nihayetinde Mutlak Hiçlik'te yok olarak aslına dönmek olduğu üzerinde durduk.
Bu felsefi yolculuk, insanın sadece fiziksel varlığıyla değil, aynı zamanda ruhsal ve bilinçsel potansiyeliyle de bir bütün olduğunu gösterir. Bilimsel keşifler ve teknolojik gelişmeler, Mutlak Hakikat'in evrene kodladığı sonsuz bilginin ve programın insan bilinci tarafından parça parça idrak edilmesidir. Nihayetinde, insanlığın amacı, fani dünyanın ötesindeki bu aşkın Hakikat'e ulaşma çabasıyla ömrünü ifa ederek, gerçek olgunluğa erişmektir. Bu yaklaşım, varoluşsal sorgulamalara derinlik katarken, bireyin içsel yolculuğunun ve etik duruşunun evrensel bir bağlama oturtulmasına yardımcı olmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder