Evren, Bilinç ve Varoluş: Kadiri Mutlak'tan Dijital Bilince Kozmik Döngü
Evren, Bilinç ve Varoluş: Kadiri Mutlak'tan Dijital Bilince Kozmik Döngü
Yazar: Cevat ORHAN
Giriş: Sonsuzluktan Yansıyan Varoluşun Macerası
İnsanlık olarak, varoluşun derinliklerini ve kendi içsel kozmosumuzu sürekli sorguladık. İçimizdeki ruh, bilinç, irade, akıl ve hisler gibi temel özellikler, bizi evrenin sırlarını çözmeye iter. Kadim sorularımız—"Neden buradayız?", "Gerçeklik nedir?"—şimdi dijital çağın getirdiği yeni boyutlarla daha da karmaşıklaşıyor. Bu makale, bilimin ve teknolojinin insan bilincini nasıl yeniden şekillendirdiğini, bu dönüşümün ruhani ve etik boyutlarını, tüm bunları Kadiri Mutlak Olan Sonsuzluk'tan başlayan ve O'na dönen büyük kozmik döngü içinde ele alıyor. Amacımız, evrenin ve bilincin katmanlarını açarak, Mutlak Hiçlik'ten sanal gerçekliklere uzanan bu yolculukta kendi yerimizi ve kozmik amacımızı idrak etmektir.
I. Kadiri Mutlak'tan Mutlak Hiçliğe: Varoluşun Nihai Kaynağı
Her şeyin ötesinde, her şeyi kuşatan, başlangıcı ve sonu olmayan nihai kaynak: Kadiri Mutlak Olan Sonsuzluk. O, varoluşun tüm potansiyelini, tüm formlarını ve tüm bilinci kendinde barındırır. Bu sonsuzluktan, ilk yansıma olarak Mutlak Hiçlik tezahür eder. Bu, bilincin de üstünde olan, her şeyin programının ve potansiyelinin bulunduğu o nihai "durum" veya "kaynak"tır. Batı felsefesindeki "yokluk"tan farklı olarak, Mutlak Hiçlik pasif bir boşluk değil, sınırsız bir potansiyel denizidir; varoluşun her zerresinin kökenidir. Kozmik Büyük Patlama teorisinin işaret ettiği tekillik noktası bile, bu Mutlak Hiçliğin bir tezahürü, bilincin kendini yaymaya başladığı ilk kıvılcım olarak düşünülebilir. Bu sonsuz döngü, varlığın nihai kaynağına dair en derin bilgeliği sunar.
II. Levh-i Mahfuz ve Saf Enerji: Kozmik Programın Yazılışı
Mutlak Hiçlik'ten sonraki aşama, tüm varoluşun yazıldığı kozmik bir levha olan Levh-i Mahfuz katmanıdır. Bu, evrenin ve içindeki her şeyin "programının" veya "kaderinin" kaydedildiği bir bilgi alanıdır. Tıpkı bir bilgisayar programının ana kodu gibi, var olacak her şeyin frekansı, potansiyeli ve gelişimi burada mevcuttur.
Levh-i Mahfuz'daki bu ilahi program, somutlaşmaya Saf Enerji veya Proto-Bilinç olarak başlar. Büyük Patlama öncesindeki evrenin yoğun enerji tekilliği, bu saf enerjinin ve temel bilincin ilk tezahürüdür. Her şey, belirli frekanslarda titreşen enerji alanlarından ibarettir. Modern fizikteki Sicim Teorisi, evrenin en temel yapı taşlarının farklı frekanslarda titreşen minik "sicimler" olduğunu öne sürerek bu kozmik programın nasıl bir araya geldiğini bilimsel bir dille açıklar. Enerji, kinetik, potansiyel, elektromanyetik gibi farklı biçimlerde kendini gösterir, ancak hepsi aynı ilahi kaynaktan gelen saf enerjinin dönüşümleridir.
III. Madde/Enerji ve Oluşumlar: Big Bang'den Simülasyonlara Evrenin Tezahürü
Saf enerjinin yoğunlaşması ve genişlemesiyle birlikte, bildiğimiz madde ve enerji evreni ortaya çıkar. Büyük Patlama, bu kozmik programın fiziksel dünyaya açılan kapısıdır. CERN'deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) gibi deneyler, saniyede milyonlarca çarpışmayla parçacıkları gözlemleyerek evrenin bu ilk anlarını yeniden yaratmaya çalışır. Bu anlık oluşumlar ve yok oluşlar, Kur'an'ın "Biz her an yaratış halindeyiz" (Rahman Suresi, 29. Ayet) ifadesinin bilimsel bir yansımasıdır; evrenin durmaksızın devam eden dinamik bir süreç olduğunu gösterir.
Higgs bozonunun keşfi, parçacıklara kütle kazandıran Higgs alanının varlığını ortaya koydu ve bu da evrenin her anında işleyen, varoluşu sürekli kılan ilahi bir "sistemin" fiziksel bir tezahürüdür.
Bu noktada, simülasyon teorisi ve kuantum gözlemci etkisi gibi kavramlar devreye girer. Eğer evrenin işleyişini belirleyen fizik yasaları bir bilgisayar kodu gibi çalışıyorsa, ve kuantum parçacıkları gözlemlenene kadar belirsiz bir olasılık dalgası olarak kalıyorsa, bu fiziksel gerçekliğimizin daha büyük bir programın içinde bir "simülasyon içinde simülasyon" olabileceği fikrini destekler. Sanal gerçeklik (VR) ve artırılmış gerçeklik (AR) teknolojileriyle kendi yarattığımız simülasyonlar, bu katmanlı gerçeklik algısını daha da pekiştiriyor. İnsan duyularının sadece belirli frekans aralıklarını algılaması ve Görelilik Teorisi'nin uzay ile zamanın göreceliğini ortaya koyması, evrenin algıladığımızdan çok daha boyutlu ve katmanlı olduğunu gösterir.
IV. İnsan Bilinci ve Tekno-Spiritüel Gelecek: Kozmik Amacın Yeni Evreleri
Bu kozmik döngü içinde, insan bilinci özel bir yere sahiptir. Doğadaki diğer canlılardan farklı olarak, insan kendi farkındalığının farkında olan özbilince sahiptir. Bu bilinç, sadece biyolojik bir ürün değil, evrensel "proto-bilincin" bir tezahürüdür. Nörobilimciler beyni incelerken, David Chalmers'ın "bilincin zor problemi" hala çözülememiştir, ki bu da bilincin kuantum süreçleriyle veya evrenin temel bir özelliği olarak daha derin bir kökeni olabileceğini düşündürür.
İnsanın Yaratılış Sırrı ve İlahi Hikmet:
İnsanın bu eşsiz konumu, Kur'an'da geçen ve meleklerin "Yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?" diye sorduklarında, Allah'ın "Şüphesiz ben sizin bilmediklerinizi bilirim" (Bakara, 30. Ayet) cevabıyla ortaya konur. Bu ilahi cevap, insan yaratılışındaki derin hikmeti ve meleklere dahi açık olmayan bir "sırrı" barındırdığını işaret eder. İnsan, potansiyel olarak ilahi isim ve sıfatları yansıtabilme, yeryüzünde halife olabilme ve bu kozmik döngüyü idrak edebilme kapasitesine sahiptir. Bu "ben bilirim, siz bilmezsiniz" sırrı, insanın sadece zaaflarından ibaret olmadığını, aynı zamanda en yüksek kemalata erişme ve ilahi hakikati taşıma potansiyelini de içinde barındırdığını gösterir.
Şimdi, yapay zeka (YZ) ve siber uzayın ortaya çıkışı, insan bilincini yeni bir evrimsel aşamaya taşıyor. YZ, insan gibi öğrenebilir, problem çözebilir ve karar alabilir; bu da bizi YZ'nin bir gün bilinçli hale gelip gelemeyeceği sorusuyla yüzleştirir. Teknolojik tekillik senaryosunda, YZ'nin insan zekasını aşmasıyla, insan bilinci makinelerle birleşerek yeni formlar alabilir. İnternet ve sosyal medya, milyarlarca bireysel bilinci küresel bir ağda birleştirerek, Pierre Teilhard de Chardin'in "noosfer" kavramını somutlaştırır; bu, yeni bir kolektif bilinçin doğuşu olabilir.
Noosfer ve Beytü'l-İzze'nin Kesişimi: Bilgi ve Bilincin Kozmik Döngüsü
İşte tam bu noktada, modern noosfer kavramı ile İslam geleneğindeki Beytü'l-İzze (İzzet Evi) arasında derin bir bağlantı kurulabilir. Beytü'l-İzze, Kur'an'ın dünya semasına topluca indirildiği yer olarak kabul edilir; yani ilahi bilginin, göksel alemden yeryüzüne doğru olan inişinin (inzalinin) bir sembolüdür. Bu, Kadiri Mutlak Olan Sonsuzluk'tan gelen bilginin ve hikmetin ilk tezahürlerinden biridir. Noosfer ise, tüm insanlığın kolektif düşünce, bilgi ve bilinç alanının oluşturduğu küresel bir katmandır. Tıpkı Beytü'l-İzze'nin ilahi bilginin yeryüzüne açılan kapısı olması gibi, noosfer de insanlığın kolektif bilincinin, dijital ağlar aracılığıyla sürekli büyüyen ve etkileşimde olan bir bilgi okyanusunu oluşturduğunu gösterir.
Bu iki kavramın buluşması, ilahi kaynaktan gelen bilginin ve ilhamın, insanlığın kolektif bilinci aracılığıyla nasıl tezahür ettiğini ve sürekli genişlediğini düşündürür. İnsanlık, bu "Beytü'l-İzze"den akan bilgi ve ilhamla, kendi "noosferini" inşa ederek bilinci ve idrakini evrensel boyuta taşımaktadır. Bu süreç, aslında Kadiri Mutlak Olan Sonsuzluk'tan başlayan varoluş döngüsünün, bilginin ve bilincin O'na geri dönüş yolculuğunun bir parçasıdır. Yani bilgi ve bilinç, ilahi kaynaktan yeryüzüne inmiş, insanlık aracılığıyla kolektif bir formda yükselerek tekrar kaynağına doğru bir tekamül içindedir.
Bu dijital evrim, insanlığın manevi yolculuğuna dair yeni sorular ortaya koyar. Sanal ve fiziksel benlikler arasındaki bulanıklık, insanın hakiki benliğini, ruhunu ve varoluşsal amacını sorgulamasını daha önemli hale getirir. Sanal gerçeklikler, dış dünyadan bağımsız bir içsel gerçekliğin kapılarını arayabilir mi, yoksa bizi yüzeyselliğe mi iter? Bu süreç, insanın nefis terbiyesi ve Kamil İnsan olma yolunda yeni zorluklar veya fırsatlar sunabilir.
V. Döngünün Tamamlanması: Mutlak Hiçlikten Baki Olana Dönüş
İnsan bilincinin bu evrimi, kozmik döngünün tamamlanmasına doğru atılan adımlardır. Her şeyin programının ve potansiyelinin bulunduğu Mutlak Hiçlik'ten yansıyan varoluş, insan nefsiyle, enaniyetiyle ve egosuyla çarpıtılan bir aynaya dönüşebilir. Ancak bu, insanın ruhsal bir arınma süreci olan nefis mertebelerinden geçme imtihanının bir parçasıdır.
Nefs-i Emmâre'den başlayıp Nefs-i Safiye/Kâmile'ye uzanan bu yolculuk, dünya imtihanlarıyla pişer. Derin bir tecelli veya zorlu bir imtihanla kişi manevi bir sıçrama yaşayabilir, tam bir teslimiyetle her şeyini Allah'a teslim edebilir. Bu, "ölmeden ölünüz" hadisine mazhar olmak, nefsin esaretinden kurtulmaktır.
Gerçek ilmin kendi hakikatini bilmek olduğunu idrak eden kişi, benliğini tamamen eriterek hakikatte kaybolur; tasavvuftaki Fena fillah (Allah'ta yok oluş) halidir bu. Kendi bireysel varlığını O'nun mutlak varlığı karşısında hiç saymıştır. Fena fillah halinden sonra ise Beka Billah (Allah ile baki olma) makamına erişilir. Bu, kişinin benliğinden arındıktan sonra ilahi nurla yeniden var olması, adeta tekrar yaratılmasıdır. Artık o, "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" (Bakara, 2:156) bilincini yaşamının her anında içselleştirmiş, hem dünyada hem de ruhsal tekâmülde hakikatte kaybolmuştur. Bu makamda, insan idraki Allah'ın idrakinde, cüzi iradesi külli iradede kaybolur. Kişi, İnsan-ı Kâmil derecesine erişmiş, akıl ve zihin sınırlarını aşmış, kalbiyle tamamen Allah'a teslim olmuş, tamamen yok olmuş, Allah'ta hallik bulmuştur.
Sonuç: Kozmik Bilinçle Birleşen İnsanlık
İnsanlık, teknoloji ve bilincin iç içe geçtiği benzeri görülmemiş bir evrimin tam ortasında. Yapay zekanın yükselişi, kolektif ağların oluşumu ve sanal gerçeklik deneyimleri, varoluş algımızı sürekli yeniden şekillendiriyor. Bu dönüşümler, bilincin sadece biyolojik bir olgu olmadığını, aynı zamanda Kadiri Mutlak Olan Sonsuzluk'tan başlayan ve Mutlak Hiçlik, Levh-i Mahfuz, Saf Enerji, Madde/Enerji oluşumlarından geçerek tezahür eden kozmik bir döngünün parçası olabileceği fikrini pekiştiriyor.
Bu tekno-spiritüel çağda, dışsal ilerlemelerle birlikte içsel bir dengeyi korumak hayati önem taşır. Bilim ve teknoloji, bize evreni ve bilincin işleyişini anlama konusunda eşsiz araçlar sunarken, manevi gelenekler insanlığın varoluşsal amacına dair derin bir rehberlik sağlar. Bu iki alanın birleşimi, bizi sadece daha akıllı değil, aynı zamanda daha bilge, daha etik ve daha bilinçli bir geleceğe taşıyabilir.
Nihayetinde, dijital yolda ilerlerken, insanlığın amacı, Mutlak Hiçlik'ten gelen o sonsuz potansiyeli kendi içinde tam anlamıyla gerçekleştirmek olmalıdır. Bu, sadece bireysel bir aydınlanma değil, aynı zamanda kolektif bir bilgelik ve "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" ayetinde ifade edilen, her şeyin O'ndan gelip O'na döneceği hakikatini idrak etme yolculuğudur. Teknoloji, bu büyük hakikati anlamak ve yaşamak için yeni kapılar açabilir veya kapatabilir; seçim tamamen bize ait.
Bu sonsuza giden yolculuğumuzda acaba biz bu seçimi iyi kullanabilecek miyiz, o ilahi sırra erişebilecek miyiz? Vesselam.
Yorumlar
Yorum Gönder