Hakikate Uzanan Yolculuk :İnsan ve Varoluşun Gayesi
Hakikate Uzanan Yolculuk :İnsan ve Varoluşun Gayesi
Cevat ORHAN
İnsanın Yolculuğu: Dünya Bir Han, Hakikat Bir Menzil
İnsanlığın varoluşsal serüveni, maddesel algıların ötesinde, kalp ve ruhun derinliklerinde yankılanan bir arayıştır. "Tanımak" ve "bilmek" arasındaki o nazik fark, bizi Allah'ı anlama yolculuğunda farklı bir boyuta taşır. Gözle görülen veya maddi duyularla algılanan her şey sınırlıdır, geçicidir. Oysa Mutlak Varlık, aşkın ve sonsuzdur. Bu nedenle, sonlu olanın sonsuzu ihata etmesi mümkün değildir. İşte bu noktada kalp ve ruh devreye girer; onlar aracılığıyla gerçekleşen idrak, maddesel olmaktan uzaktır.
Özüne Dönüş: Kimim Ben?
Bu derin yolculuk, insanın öncelikle kendi özünü sorgulamasıyla başlar: "Ben kimim?", "Neden buradayım?", "Sahip olduğumu sandığım bu beden ve uzuvlar gerçekten bana mı ait?" Elini, ayağını, hatta kendi iç organlarının işleyişini bile tam anlamıyla kontrol edemediğini fark eden insan, mutlak bir sahiplik iddiasının boşluğunu anlar. Bu idrak, onu daha yüce bir gücün ve düzenin varlığına yönlendirir. Kendi acziyetini ve sınırlılığını fark etmek, Yaratan'a karşı derin bir tevazuya ve teslimiyete giden yolu açar. Bu sorgulama, sadece fiziksel varlığıyla sınırlı kalmaz; düşünceleri, duyguları ve varoluşun amacını da kapsayan geniş bir içsel keşiftir.
Yaratılışın Gayesi ve İnsanın Yalnızlığı
Bu fiziksel dünyada var olurken, insan hem aklını hem zekasını kullanmalı, hem de fıtraten verilen kalpten gelen anlayış ve sezgisini birleştirmelidir. Bu bütünsel bakış açısıyla, kendisini Yaratan'a ulaşma çabası ve kemalat yolundaki gayreti önemlidir. Bu süreçte insan, evrenin yaratılışını, Big Bang'den bu yana geçirdiği evreleri, dünyanın insan için yaşanılır hale gelişini, geçmiş medeniyetlerin tecrübelerini ve tüm bunların kendi varoluşuyla olan ilişkisini sorgular.
Bu sorgulama sürecinde, insanın yalnız bırakılmadığı ve boşuna yaratılmadığı gerçeğiyle yüzleşmesi kaçınılmazdır. Yüce Yaratıcı, insanlığa doğru yolu göstermek için peygamberler göndermiş, mesajlar indirmiştir. Kur'an-ı Kerim'de sıkça vurgulandığı gibi, "Ne kadar az aklediyorsunuz!" veya "Neden şükretmiyorsunuz?" gibi ifadelerle insan, aklını ve kalbini Allah'ın gösterdiği istikamette kullanmaya davet edilir.
İnsanlığın Sapmaları ve Kamil İnsan İdeali
Ancak tarih boyunca insanlık, aklını ve kalbini doğru kullanmadığında, nefsine uymuş, egosu'na yenik düşmüş ve vesvese bataklığına saplanmıştır. Kendi içsel dengesini göz ardı ederek, hatta kendini ilahlaştırma çabasına girmiştir. Kendisine verilen ilmin ve bilginin kendi çabasıyla değil, Yüce Yaratıcı'dan bir lütuf olduğunu unutmuştur. Evrendeki kanunları ve yasaları keşfetme yeteneği verilmişken, bunları kendi yarattığını zannederek küstahlaşmış, hatta kendi varlığını bile inkâr etme noktasına gelmiştir. Günümüzde yapay zeka gibi ileri teknolojilerin insan zekası tarafından icadı, aslında Yaratıcı'nın sonsuz kudretinin ve ilminin bir yansımasıdır. Ancak insan, bu yeteneklerle kendini yücelten insanoğlu, çoğu zaman bu kudretin asıl kaynağını inkâr etme eğilimindedir.
"Allah'ı unutan, kendini de unutmuştur" sözü, bu durumu çok iyi ifade eder. Kur'an'ın ifadesiyle insanoğlu, zalimce ve cahilce davranmakta, Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatları başta olmak üzere hiçbir sıfatını anlamamak için sanki özel bir çaba harcamaktadır. İşte bu noktada Kamil İnsan ideali ortaya çıkar. Allah, Kamil İnsan'ı tarif etmiş, Hz. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'i "Üsvetü'l-Hasene" (en güzel örnek) olarak göstermiştir. O'nun dahi yaptığı bazı hatalarda (zelletü'l-enbiyâ) uyarılması ve dosdoğru yol üzere olması, Kur'an'ın birçok yerinde geçmiş kavimlerin düştüğü yanlışlar örnek gösterilerek insanlığın bu kıssalardan hisseler çıkararak olgunlaşma yolunda kamil olması istenmiştir. Tefekkürün önemi vurgulanmış, hatta insanların anlaması için bir sivrisinek bile örnek verilmiştir.
Esfele Safilin'den Ahsene-i Takvim'e: Kemalat Yolculuğu
İnsanın "esfele safilin" (aşağıların aşağısı) durumundan "ahsene-i takvim" (en güzel biçim) mertebesine yükselebilmesi için derin ve kapsamlı bir dönüşüm gereklidir. Bu kemalat yolculuğunun özünde, insanın kendi iç dünyasında ve dışa vurumlarında köklü bir değişim yaşama çabası yatar:
* Manevi Arınma: Yalandan, iftiralardan uzak durmak, sözünde durmak, emanete riayet etmek, riyakârlıktan kaçınmak ve hasetten arınmak, bireysel dürüstlüğün ve içsel samimiyetin temelini oluşturur.
* Ahlaki Yükseliş: Yaratılanı Yaratan'dan ötürü hoş görmek, Allah'ın cemal sıfatlarını (güzellik, iyilik, sevgi) kendinde yansıtmaya çalışmak, merhamet ve şefkatle hareket etmek, insanın ruhsal gelişimini sağlar.
* Teslimiyet ve Bilinçli Yaşam: Vuslat yolculuğunda tüm menfaatlerden vazgeçmek, gerçek manada nasuh (samimi) tevbe etmek, saygı ve sevgiyi inşa etmek, "Allah'tan geldik, O'na gideceğiz" bilinciyle ve her şeyin hesabının sorulacağı idrakiyle yaşamak, insanı daha sorumlu ve erdemli bir hayata yönlendirir.
* Toplumsal Dönüşüm: İnsanın insana zulmünün ortadan kalkması, kendi insanlığını hatırlaması, bu dünyanın yanılsamalarından kurtulması, bireysel dönüşümün toplumsal yansımalarıdır.
Dünya Bir Han, Hakikat Bir Menzil
Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) ifade ettiği gibi: "Dünya bir handır, insan ise bir yolcu." Bu veciz söz, tüm bu derin manaları özetler. Dünya, sadece konaklanan, dinlenilen ve sonra terk edilen geçici bir mekândır. İnsan ise, belirli bir istikameti olan, varacağı asıl bir menzili bulunan kişidir. Yaratılışın gayesi bu dünya değil, gerçek olana, hakikate ve sonsuz olana ulaşmaktır. Bu idrak ve yöneliş, doğrudan insanın Allah'a olan bağlılığı ile mümkündür.
Dünyevi bilgi ve teorilerin, hakikat bilgisi yanında ne kadar sınırlı ve yetersiz kaldığını idrak etmek, bu yolculuğun önemli bir parçasıdır. İnsan, nihayetinde ancak Allah'ın bildirdiği kadar bilebilir. Bu idrak, Yunus Emre'nin "Ben bilmem" zikrinde olduğu gibi, insanı derin bir tevazuya sevk eder. Gerçek anlamda Allah'a teslim olmak, manevi değerleri gösteriş ve riya yapmadan, maddi çıkarlar için kullanmadan, yalnızca hak ve hakikat yolunda hizmet etmekle mümkündür.
Sonuç olarak, kemalat yolunda ancak doğru ve istikrarlı bir çabayla ahsene-i takvime ulaşılabilir. Bu, insanın sürekli bir mücadele, farkındalık ve gelişim sürecidir. Bu yolda ilerlemek, sadece bilgi biriktirmek değil, o bilgiyi yaşamına yansıtarak, ahlaki ve ruhsal olarak yükselmeyi gerektirir.
Cevat Orhan
Yorumlar
Yorum Gönder