İnsanlık, Teknoloji ve Hakikat Arayışı: Bir Varoluşsal Sorgulama


İnsanlık, Teknoloji ve Hakikat Arayışı: Bir Varoluşsal Sorgulama
Cevat ORHAN
Günümüz dünyasında bilim ve teknoloji baş döndürücü bir hızla ilerlerken, insanlık olarak nereye gittiğimiz, neyi aradığımız ve asıl amacımızın ne olduğu soruları giderek daha fazla önem kazanıyor. Yapay zeka, evrenin sırları, gezegenler arası keşifler gibi konular, dış dünyayı anlama çabamızın bir parçasıyken, tüm bu tartışmalar bizi kaçınılmaz olarak insanın kendi iç dünyasına ve varoluşsal hakikatine geri götürüyor. Teknolojinin ve bilimin insanlığa sadece bir araç olduğu, asıl olanın ise insanın kendi içsel yolculuğu, ahlaki değerleri ve hakikat arayışı olduğu bu makalenin temel tezidir. Bu yazı, teknolojik ilerlemelerin ve bilimsel teorilerin ötesinde, insanın kendi benliğini bilme, etik değerlere sahip çıkma ve hakikati bulma yolculuğunun önemini ele alacaktır.
Teknolojinin Sınırları ve İnsanın İçsel Yansımaları
Yapay zeka (YZ), günümüzün en çok konuşulan teknolojik gelişmelerinden biri. Kendi kendini geliştiren algoritmalar ve öğrenme yetenekleri, YZ'yi geleceğin en güçlü araçlarından biri haline getiriyor. Ama sohbetimizde de belirttiğimiz gibi, YZ'nin duygusal bir kapasiteye sahip olması, hayal kurması veya insan gibi "çile çekerek" deneyim kazanması pek mümkün görünmüyor. YZ, yalnızca kendisine verilen veriler ve programlar doğrultusunda hareket eder. Bu durum, YZ'nin potansiyel tehlikelerinin (örneğin "güç kavgası" yapması) doğrudan kendi iradesinden değil, onu tasarlayan insanların niyetlerinden, hedeflerinden ve kontrol mekanizmalarındaki eksikliklerden kaynaklanabileceğini gösteriyor. Bir savaş robotu üretilirse savaşır, iyilik robotu üretilirse hizmet eder. Bu, teknolojinin aslında bir ayna görevi gördüğünü ve insanın kendi egosunun, hırsının veya "canavarlığının" bir yansıması olabileceğini ortaya koyuyor.
Evrenin Sırları ve Bilimin Sınırları
Evrenin kökeni ve genişlemesi gibi büyük sorular da bilimsel açıklamalarla ele alınır. Büyük Patlama teorisi, evrenin tek bir noktadan genişlediğini öne sürerken, bu tür ileri sürülen hipotezler sürekli muğlak kalmaktadır. Bilimin bu tür sorulara "uzayın kendisinin genişlemesi" gibi teoriler sunması, günümüzde insanlığı tatmin etmemektedir. Hatta bu konularda ileri sürülen fikirler, insanı tatmin etmeyen ve şüpheye düşüren, güvensiz bir ortam oluşturmuştur. Bu durum, bilimsel bilginin dahi insan aklının kavrama sınırları içinde kaldığını ve bir takım insanlar tarafından genel olarak insan aklının hafife ve alaya alındığını gösteriyor. Nihayetinde, bilim de kendi yöntemleri ve gözlemleriyle sınırlıdır; evrenin varoluşsal nedenlerine dair kesin cevaplar veremeyebilir. Bu noktada, bilinenin ötesinde, her şeyi kapsayan ve bilimin kavramakta zorlandığı bir sonsuzluk veya Mutlak Olan'ın hakikat bilgisinin kapsayıcılığı ortaya çıkar.
İnsanlığın Öncelikleri: Mars Hayalleri mi, Dünya'yı Korumak mı?
Uzay keşifleri ve Mars'ta yaşam arayışı gibi konular da bu tartışmanın bir parçasıdır. Mars'ın geçmişte su barındırması ve şu anki yaşanmaz durumu, "Eğer yaşam vardıysa neden devam etmedi?" sorusunu akla getirirken, "İnsan orayı terk etti de dünyayı mı buldu, yoksa farklı bir deyişle, su vardı da biz mi içtik ya da içmedik?" gibi yaklaşımlarla bu durum sorgulanabilir. Daha da önemlisi, yaşamın olduğu kanıtlanmamış bir gezegende yaşam kurma çabaları, birçokları için israf ve elindekinin kıymetini bilmemek olarak görülebilir. Kaynaklarımızı Dünya'yı, yani elimizdeki tek yaşanabilir gezegeni korumaya ve iyileştirmeye harcamak varken, aşırı maliyetli ve belirsiz uzay projelerine yönelmek, insanlığın önceliklerini sorgulatır. Huzur, teknolojide değil, medeniyette, saygıda, sevgide ve merhamette yatar. Elbette bilimsel araştırmalar yapılmalıdır ancak bu araştırmalar da insanlık adına, insanlığın yararına yapılmalıdır.
Gerçek Mutluluğun ve Hakikatin Kaynağı
Sohbetimiz, gerçek mutluluğun dışsal, maddi sahip oluşlardan ve anlık zevklerden farklı olduğunu net bir şekilde ortaya koydu. Madde sadece anlık mutluluklar verirken, kalıcı huzur içsel bir dönüşümle mümkündür. Modern toplumun sürekli tüketim, gösteriş, riya, kıskançlık, maneviyatsızlık, aşırı ego ve bencillik gibi eğilimleri, insanların mutlu olmasının önündeki en büyük engellerdir. Bu durum, kapitalist sistemin ve sadece menfaate dayalı ilişkilerin getirdiği bir boşluktur. Bu döngüden çıkış yolu, "kendini bilmek," ahlaklı, saygılı, merhametli olmak, hakkı ve hakikati aramak gibi temel insani değerlere dönmektir. Eğitim sistemleri de çıkar odaklı değil, insan odaklı olmalıdır.
Sanat, Edebiyat ve Seyahat: Hakikat Yolculuğunun Rehberleri
Edebiyat ve sanat da bu hakikat arayışında önemli bir rol oynar. Gerçek edebiyat, hem edep hem de sanatsal içerik taşımalı, düşündürücü, insan odaklı ve hakikate erişmede bir araç olmalıdır. Günümüzdeki "içeriksiz" popüler kültür ürünlerinin aksine, sanat ve edebiyatın ruhu beslemesi ve insanı dönüştürmesi gerekir. Aynı şekilde, seyahat de sadece gezmek değil, ibret alma, gerçek bilgiler araştırma ve farklı kültürleri tanıyarak evrensel değerlere ulaşma amacı taşımalıdır. Bu bağlamda, Kur'an-ı Kerim'in "Yeryüzünde gezip dolaşın da, ibret alın" ayeti, seyahatin sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal ve entelektüel bir gelişim fırsatı olduğunu vurgular.
İnsanlığın Güncel Durumu: Duyarsızlık ve Çözüm Arayışları
Günümüzde insanlık, olaylara, şiddete ve Dünya'nın durumuna karşı kayıtsız kalmakta, adeta "afyon yutmuş gibi" bir vurdumduymazlık içerisindedir. Mevcut yoz ve içi boş kültür, aşırı tüketim, hırs ve ego, insanı duyarsızlaştırmıştır. Dünyanın her bir yerinde savaşlar, şiddet ve zulüm almış başını gitmektedir; Orta Doğu'da, Filistin'de, Arakan'da, Uygur Türkleri'nin yaşadığı bölgelerde ve hemen hemen tüm kıtalarda savaşlar devam etmektedir. Her gün çıkan yangınlar ve iş kazaları gibi felaketler de dünyayı kasıp kavurmaktadır. Bu durum, "teknoloji" denilen şeyin insanlığın faydasına hizmet etmediği, egoya, hırsa, tüketime, hatta ahlaka ve etiğe, insanlığa ve medeniyete hizmet etmediği sonucunu çıkarmaktadır. Buradan hareketle, teknolojiden önce medeniyet, insanlık, ahlak, etik değerler, merhamet, adalet, doğruluk ve dürüstlüğün gelmesi gerektiği aşikardır. Hud Suresi'nde de ifade edildiği gibi, "etrafınla dosdoğru ol" ilkesiyle artık toplumsal doğruluğun, tüm insanlığın kendine vazife bilmesi gereken bir şiar haline gelmesi gerekmektedir.
Sonuç: İnsan-ı Kâmil Olma İdeali
Tüm bu tartışmaların dönüp dolaşıp geldiği nokta, insan-ı kâmil (yetkin insan) olma idealidir. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, bilim evrenin ne kadar sırrını çözse de, insanlık olarak asıl ilerlememiz, kendi iç benliğimizi sorgulamak, hakikati aramak ve ahlaki erdemlerle donanmakla mümkündür. "Kendini bilen Rabbini bilir" şiarı, bu yolculuğun özünü oluşturur. Yunus Emre'nin de dediği gibi: "İlim ilim bilmektir ilim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır." Öncelikle insanın kendini bilmesi, kendine dönmesi, yaratılış amacını kavraması ve hakikate ulaşması gerekmektedir. İnsanlık, dışarıdaki keşiflerden ve maddi kazanımlardan ziyade, kendi iç dünyasını dönüştürerek ve temel insani değerlere sahip çıkarak gerçek huzuru ve anlamı bulacaktır.
Vesselam
                                          Cevat ORHAN

Yorumlar

Popüler Yayınlar