Kainatın Ayetleri, Kur'an'ın Rehberliği: İnsanın Varlıksal Yolculuğu ve Kozmik Dönüş Teorisi
Kainatın Ayetleri, Kur'an'ın Rehberliği: İnsanın Varlıksal Yolculuğu ve Kozmik Dönüş Teorisi
Cevat ORHAN
"Oku!" emriyle başlayan bir dinin mensubu olarak, Kur'an'ın ve içinde yaşadığımız kainatın birbirini tamamlayan derinlikli ilişkisini kavramak, varoluşumuzun temelini anlamak demektir. "Kur'an" kelimesi bizzat "okunan" anlamına gelir. Bu sadece iki kapak arasına sığdırılmış metni değil, aynı zamanda kainatın kendisinin de okunması gereken büyük bir kitap olduğunu işaret eder. Bu evrensel kitap, Yaratıcı'nın sınırsız ilmini, kudretini ve sanatını sergileyen sayısız "ayet" yani işaret, delil ve ibretle doludur.
Kainat: Okunması Gereken Büyük Kitap ve Evrensel Dönüş Yasası
Kainatın her köşesi, en küçük atomdan en büyük galaksiye, insan vücudunun karmaşık yapısından bir su damlasının oluşumuna kadar, bizlere Yaratıcı'nın mesajını fısıldar. Bilim, bu büyük kitabı okuma çabasıdır. Fizik, kimya, biyoloji, astronomi gibi alanlar, evrenin işleyişindeki muazzam düzeni, ahengi ve yasaları keşfederek, aslında bu kainatın "ayetlerini" deşifre eder. Bilimsel her keşif, bu ilahi düzenin ne kadar ince hesaplandığını gözler önüne serer ve gözlemlerimizle inançlarımızı pekiştirir.
Bu noktada, evrenin saf enerjiden bir "patlama" (Big Bang) yerine, ilahi "Ol" emriyle tetiklenen çok hızlı bir dönüş ve savrulma hareketiyle başladığına dair bir düşünce ortaya konabilir. Bu kozmik dönüş, sadece tek bir evrenin değil, uzay-zaman dokusunda farklı katlanmalar veya bükülmeler yaratarak çoklu evrenlerin ve farklı boyutların da oluşumuna yol açmış olabilir. Bu dönüşün zamanla yavaşlayarak evrenin bugünkü genişlemiş halini aldığı varsayılabilir. Ateşli silahlardaki merminin dönerek hedefe gitmesi gibi, bir "patlama" eylemi bile temelinde dönme dinamiği içerebilir.
Bu başlangıçtaki hızlı dönüş, diğer yaratılmış olan galaksilere, yıldızlara, moleküllere, elektronlara; hatta bilmediğimiz veya bilemediğimiz evrenlere kadar sirayet eden temel bir yasadır. Bu hareket, tüm kainatta gözlemlenebilen evrensel bir dönüş yasası ve ilahi olana tabi olmanın bir göstergesidir. Kur'an'daki "Biz sürekli yaratış halindeyiz" ayeti (örneğin Rahman Suresi 29. ayet) ve evrenin günümüzdeki yavaşlayan genişleme hali, bu kozmik dönüş teorisiyle mükemmel bir uyum içindedir. Başlangıçtaki çok hızlı dönüş ve savrulma evrenin hızla genişlemesine neden oldu. Zamanla bu dönüşün hızı doğal olarak yavaşladıkça, genişleme hızı da düşmüş olabilir. Ancak bu yavaşlama, yaratılışın durduğu anlamına gelmez; aksine, sürekli yaratılışın farklı bir fazına, daha oturmuş, daha dengeli bir genişleme ve dönüş haline geçildiğini gösterir.
İnsanın aklı ve fıtratı (doğası) da bu kainat ayetlerini idrak etmeye ve onlardan ders çıkarmaya müsaittir. Bu, ilahi programın sadece yazılı metinler aracılığıyla değil, aynı zamanda evrenin kendisi aracılığıyla da tecelli ettiğini ve insanın bu tecellileri algılamaya programlı olduğunu gösterir.
Kur'an: Kozmik Bilgiye Ulaşmada Vahiy Rehberi
İki kapak arasındaki yazılı Kur'an ise, bu sonsuz ve karmaşık kainat kitabını nasıl okuyacağımıza, nasıl anlayacağımıza ve ondan nasıl dersler çıkaracağımıza dair bir rehber ve kılavuz işlevi görür. Yazılı Kur'an, bu büyük kitabın bir özeti, bir yol haritası gibidir.
Kur'an'ın nazil olduğu 23 yıllık süre, sadece ayetlerin indirilmesiyle sınırlı değildi. Bu dönem, aynı zamanda vahyin Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in şahsında deneyimlenmesi ve ete kemiğe bürünmesi sürecidir. O, indirilen ayetleri sadece tebliğ etmekle kalmamış, yaşamının her anında uygulayarak, etik ve ahlaki değerleri bizzat yaşayarak somut bir örnek teşkil etmiştir. Yani vahiy, teorik kalmamış, doğrudan uygulama alanına yansımıştır.
Vahiy, o dönemin yerel koşulları ve insanların anlayış seviyesine hitap eden bir dille gelmiştir. Ancak bu yerel hitap, aynı zamanda evrensel zaman ve mekan sınırlarını aşan mesajları da içinde barındırmıştır. Bu ikili hitap şekli, tıpkı kainat kitabının kendisi gibi, hem özel durumları aydınlatır hem de tüm insanlık için geçerli genel ilkeler sunar. Bu yönüyle yazılı Kur'an, kainat kitabının okunmasında ve anlaşılmasında bize yol gösteren, ilahi bir rehber vahiyler bütünüdür.
İlahi bilginin kaynağı olan "Bütünsel Bilinç" veya **"Levh-i Mahfuz"**dan, bilginin dünya semasına oradan da insan aklına ve Peygamber'in kalbine akıtılması şeklindeki yorum, vahyin metafiziksel ve epistemolojik boyutunu açıklıyor. Bu, ilahi bilginin insanın idrak kapasitesine uygun bir şekilde, kademeli ve hikmetli bir biçimde tecelli etmesidir.
İnsan Fıtratı ve İbadetlerin Rolü
İnsan fıtratının "kaypaklığı" gerçeği, insanın potansiyel olarak en yüce makama (Ahsen-i Takvim) ulaşabilecekken, aynı zamanda en aşağılara (Esfel-i Safilin) düşebilme eğilimine de sahip olduğunu gösterir. Bu ikili yapı, insanın sürekli bir eğitim, arınma ve ahlaki sistemin kuruluşu ihtiyacını beraberinde getirir. Tıpkı yapay zekanın potansiyel tehlikeleri ve doğru kullanımı için etik kurallar geliştirilmesi gibi, insan için de benzer bir ahlaki sisteme ihtiyaç vardır. Vahiy, aslında bu ilahi "kullanım programını" ve "etik kurallar bütünü"nü sunar.
Melekler sadece itaat eden varlıklar olup saf ışıktan yaratıldıkları için içlerinde "karşıtlık" barındırmazlar. Ancak cinler ve insanlar, iradeli ve "aşı varlıklar" olmaları sebebiyle zıtlıkları, çelişkileri ve seçim yapma özgürlüğünü barındırırlar. Bu da onların isyan veya itaat potansiyeline sahip olmalarını sağlar. İnsanın iradeli yapısı, tıpkı beynin sol ve sağ yarım kürelerinin korpus kallozum ile tek bir irade altında bütünleşmesi gibi, içindeki bu ikili yapıları dengeleme ve bütünleme potansiyelini simgeler.
İşte bu noktada ibadetler ve dini ritüeller devreye girer. Onlar, bu ahlaki boyutu sürekli hatırlatmak ve hakikati unutmamak içindir. Eğer bu ritüeller, bireyin gerçekliğini ve ahlaki duruşunu şekillirmiyorsa, o zaman "sadece spor olur"; yüzeysel, mekanik birer eylemden öteye gidemezler. İbadetler, sadece belirli hareketler değil, bireyi maddi dünyanın telaşından sıyırıp, manevi bir boyuta taşıyan, bilinci tazeleyen ve fıtratı uyandıran pratiklerdir. Namaz, oruç, zekat, hac gibi ritüeller, kişinin tüm yaşamına yayılan bir ahlaki dönüşümü tetiklemelidir. Tavaf hareketi de, insanın bu evrensel dönüş yasasına bilinçli bir şekilde katılması, kozmik düzene uyum sağlaması ve ilahi merkeze yönelmesi anlamını taşır. Bu, dönüşün mutlaka olması gerektiği fikrini destekleyen, her yerde var olan bir ritimdir.
Nihai Gaye: Mutlak Olana Dönüş
Kur'an-ı Kerim'deki "Muhakkak ki biz Allah içiniz ve Muhakkak ki biz O'na döndürüleceğiz" (İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciu'n) ayeti, bu kamilleşme yolculuğunun nihai gayesini anlatır. Bu ayet sadece fiziksel ölümü değil, aynı zamanda hayatın her anında Yaratıcı'ya yönelişi, adalet, erdem ve hakikate ulaşma çabasını ifade eder.
Yaratılanlar, felsefi anlamda "imkan dahilinde olanlardır"; yani varlıkları kendilerinden değil, var olmaları için varlıklarını bahşeden bir Mutlak Varlık'tan gelir. Bu, yaratılışın sonsuz imkanlar arasından bilinçli bir seçimin ve ilahi bir iradenin tezahürü olduğunu gösterir. Kamil olma yolunda ilerleyenler ise, ilahi hakikate yaklaşarak Allah'a döner ve tasavvufi anlamda Allah'ta yok olmayı (fenâ) deneyimleyebilirler. Tersine, "Esfel-i Safilin"e düşenlerin "çöp gibi yok olması" veya cehenneme atılması, ateşin bir arınma, eleme ve değersiz olanın elimine edilmesi sembolü olarak yorumlanabilir.
Tüm bu sistem, yani evrenin oluşumundan yazılı metinlerin inişine, fıtrattan bilinç akışına kadar her şey, bir mutlak programa dahilinde işler. Kainatın ve Kur'an'ın sunduğu bu çok katmanlı ayetleri okumak, insanı hem kendi iç dünyasına hem de evrenin uçsuz bucaksız derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkarır ve nihayetinde Mutlak Hakikat'e yöneltir.
Cevat ORHAN
Yorumlar
Yorum Gönder