Yaratılışın Sırrı ve İnsanın Tekamül Yolculuğu: Allah'ı Tanıma Çabası

Yaratılışın Sırrı ve İnsanın Tekamül Yolculuğu: Allah'ı Tanıma Çabası
Cevat ORHAN 
– Kalpten Kaleme Bir Vuslat Denemesi –
Kâinatın varoluşundan insanın manevi yolculuğuna dek uzanan derinlikli bir serüven, İslam inancının ve tasavvufi düşüncenin merkezinde yer alır. Bu yolculukta, Allah'ın aşkınlığı, yaratılışın gayesi, ibadetlerin anlamı ve kalbin rolü gibi temel kavramlar, hakikate ulaşma çabasının mihenk taşlarıdır.
Allah'ın Sonsuzluğu ve Aşkın Kudreti
İslam'ın temel prensiplerine göre, Allah ezeli ve ebedi olandır. O'nun varlığının bir başlangıcı ya da sonu yoktur. Bu, Allah'ın her türlü zaman, mekân ve şekil kavramından münezzeh, yani aşkın olduğunu ifade eder. İnsan aklının sınırlı idrak kapasitesi, Allah'ın bu sonsuzluğunu tam anlamıyla kavramakta yetersiz kalır. Bizim algıladığımız uzay ve zaman, madde ve enerji ile sınırlı boyutlardır; oysa Allah ne enerjidir ne de ışıktır. O, yaratılmış hiçbir şeye benzemez.
Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de belirtildiği gibi, Allah sürekli yaratış halindedir. Bu, O'nun yaratmasının tek bir anla veya yalnızca içinde bulunduğumuz kainatın oluşumuyla sınırlı olmadığı anlamına gelir. Allah'ın sonsuz kudreti ve hikmeti, bizim bilemediğimiz nice boyutlarda ve döngülerde sürekli tezahür etmektedir. Nur Suresi 35. ayette geçen "züccace" (cam fanus) benzetmesi gibi ifadeler, Allah'ın nurunun maddi varlıklar aracılığıyla idrak edilse de, O'nun zatının bu benzetmelerin çok ötesinde olduğunu anlatır.
Yaratılışın Gayesi: Gizli Hazine ve İnsanın Aynalığı
Yaratılışın sırrı, bir Kudsî Hadis'te şöyle açıklanır: "Ben bir gizli hazineydim, bilinmek ve tanınmak için kainatı yarattım." Bu ifade, Allah'ın mükemmel sıfatlarını ve sonsuz güzelliğini açığa vurma arzusunu dile getirir. Kâinatın varlığı, aslında Yaratıcısını tanıması ve idrak etmesi için bir vesiledir.
Bu yaratılış felsefesinde insan, merkezi bir konuma sahiptir. Allah insanı "Ahsen-i Takvim" yani en güzel biçimde ve "şerefli bir ayna" olarak yaratmıştır. İnsan, Allah'ın isim ve sıfatlarının en yoğun ve en mükemmel şekilde tecelli ettiği varlıktır. Bu idrakle, insan "kendini bilen Rabbini bilir" sırrına ulaşır. Kendi acziyetini, sınırlılığını ve içindeki ilahi yansımaları fark ettiğinde, bu farkındalık onu Yaratan'ı tanımaya ve O'na yönelmeye sevk eder.
İbadetler: Amaç Değil, Araçtır
Manevi yolculuğumuzda gerçekleştirdiğimiz ibadetler, kuru birer ritüel olmaktan öte, derin bir anlama sahiptir. Yapılan ibadetler amaç değil, araçtır. Namaz, oruç, zekât, Hac'daki tavaf veya Kelime-i Şehadet gibi tüm ameller, ruhun olgunlaşması yolunda atılan adımlardır. Eğer bu ibadetler araç olmaktan çıkıp birer amaç haline gelirse, şekle takılıp kalma, gösteriş (riya) veya samimiyetsizlik gibi durumlara yol açabilir. Bu da kişiyi gizli şirke (şirk-i hafi) götürebilecek hassas bir noktadır.
Asıl olan, bu ibadetler aracılığıyla Allah'a samimi bir yöneliş ve kalbin saflaşmasıdır. İnsan, ibadetleriyle kemalata ulaşma çabası içinde olmalı, "Ahsen-i Takvim" olarak yaratılmış olmasının farkına varmalı ve nihayetinde Allah'ta "fenafillah" denilen bir idrakle yok olma bilincine erişmelidir.
Hakikate Ulaşma Çabası: Kalbin ve Aklın Hizalanması
Allah'a giden yol, kalbin saflığından ve temizliğinden geçer. Zira Allah'ın zatı, akıl, zekâ veya şuur gibi sınırlı algı mekanizmalarıyla doğrudan algılanamaz. Ancak akıl ve kalbin hizalanması ile O'nun varlığını kabul etmek, O'nun sonsuzluğunu ve hiçbir şeye benzemediğini idrak etmekle O'nu tanıma çabası başlar. Akıl, evrendeki düzeni ve delilleri inceleyerek Allah'ın varlığına ulaşırken, kalp bu bilgiyle tatmin olur ve teslimiyetle dolar.
Bu süreçte tecellilere takılmamak büyük önem taşır. Allah'ın sıfatları kâinatta tecelli eder; bir çiçeğin güzelliği, bir dağın azameti O'nun ilgili sıfatlarının birer yansımasıdır. Ancak bu tecelliler, Allah'ın zatının kendisi değildir ve onlara aşırı bağlanmak, insanı gizli şirke sürükleyebilir. Allah'a olan sevgi, tecellilere değil, doğrudan tecellilerin kaynağı olan Allah'ın zatına yönelik olmalıdır.
Sonsuzlukta Kayboluş ve Dünya Hayatının Anlamı
Hakikate ulaşma yolculuğunda insan, öncelikle kendini tanıyarak ve tecellilere takılmadan sadece Allah'a yönelerek ilerler. Bu çabanın sonucunda sonsuzluğu bulur ve "Allah'ta kaybolur." Bu, benliğin Allah'ın mutlak varlığı karşısında yok oluşunu, tüm varlığın O'na ait olduğunu idrak etme halidir. Zira Allah, hem varlığı hem de yokluğu yaratandır; bu, çoklukların birliğe, zıtlıkların Tek olan Allah'a yöneldiği bir diyalektiktir.
Bu dünya hayatında yaşadığımız tüm olumlu veya olumsuz görünen olaylar, aslında insanın manevi kemalat yolunda birer adımdır. Önemli olan, ihlas ve samimiyetle bu yolculuğu sürdürmek, kalbi saflaştırmak, aklı ve nefsi kalple hizalamaktır. Çünkü biz dua ettiğimizde bile, o duayı bize hatırlatan ve o hissi kalbimize veren O'dur. Bu, Allah'ın kuluna olan sonsuz lütfunun ve yakınlığının en açık göstergesidir. Cevat ORHAN 

Yorumlar

Popüler Yayınlar