Dogmatizmin Ötesinde Bir Bakış: Allah, Varlık ve Sonsuz Sıfatları
Dogmatizmin Ötesinde Bir Bakış: Allah, Varlık ve Sonsuz Sıfatları
Cevat ORHAN
"Oku" emri, kutsal kitabımızdaki ilk emirdir. Bu emir, sadece harfleri ve kelimeleri değil, aynı zamanda etrafımızdaki evreni ve yaratılmışların dilini de okumaya bir davettir. Ancak, dogmatikleşen bakış açıları, inanç ile bilim arasında yapay bir çatışma yaratmıştır. Bu makalede amacımız, genellikle karıştırılan Mutlak Hiçlik, Yokluk ve Varlık gibi anahtar kavramlar üzerinden, Allah'ın sıfatlarını daha derinlemesine anlamak ve bu kavramların birbirleriyle olan ilişkisini ortaya koyarak, inanç ve bilimi çatıştıran dogmatik bakış açısının nasıl aşılabileceğini göstermektir.
Mutlak Hiçlik ve Yokluk: Zamanın Ötesinde Bir Fark
İnsan aklı, varlık ve yokluk gibi ikili kavramlar üzerinden düşünmeye alışıktır. Yokluk, bizim algıladığımız varlık alemi içinde, bir şeyin olmamasından ibarettir. Örneğin, bir odada yanan bir lambayı kapattığınızda oluşan karanlık, yokluk durumuna bir örnektir. Bu yokluk, ışığın varlığıyla ilişkilidir ve ışık yaratıldığında yok olur.
Ancak Mutlak Hiçlik, bu basit yokluk kavramının çok ötesindedir. Mutlak hiçlik sıfatı, Allah'ın sonsuzluğunu ve sınırsızlığını ifade eden zatî bir sıfattır. Bu, ne varlık ne de yoklukla sınırlı olmayan, tüm yaratılışın tohumlarını barındıran nihai bir kaynaktır. Bu durum, Allah'ın Halık (yaratıcı) sıfatıyla birlikte, O'nun zaman ve mekânla sınırlı olmayan sonsuz ve ezeli kudretini ifade eder. Mutlak Hiçlik ve Halık sıfatları, Allah’ın zatına ait, ancak farklı yönlerini temsil eden iki ayrı sıfattır. Yaratılış, Halık sıfatının tecellisiyle Mutlak Hiçlik sıfatının sınırsız potansiyelini görünür kılmasıdır.
Allah'ın Sonsuz Sıfatları Zatıyla Kaimdir
Allah'ın bütün sıfatları zatıyla kaimdir. Yani O'nun sıfatları, O'nun zatından (özünden) ayrı, sonradan kazanılmış özellikler değildir; O'nun varlığının ta kendisidir. Bu nedenle, sıfatları sadece dünyevi kavramlarla açıklamaya çalışmak eksik kalır.
Bu bütüncül bakış açısıyla, Kadiri Mutlak (her şeye gücü yeten) sıfatı da başlangıçsız ve sonsuzdur. O'nun yaratma kudreti, evrenin varlığından önce de vardı. O'nun kudreti, zamanın kendisinden bağımsız ve başlangıçsızdır. Aynı şekilde, Ahad (tek, eşsiz) sıfatı da, Mutlak Hiçlik, Kadiri Mutlak, Rahman ve Rahim gibi tüm sıfatların tek bir zatın, tek bir hakikatin farklı tecellileri olduğunu ifade eder. Hiçbir sıfat O'nun zatından bağımsız değildir; hepsi O'nun mutlak birliğinin yansımalarıdır.
Bilim ve İnancın Buluşma Noktası
Bu felsefi bakış açısı, bilimi ve inancı bir araya getirir. Kuantum fiziği, frekans, enerji gibi bilimsel kavramlar, aslında Allah'ın sonsuz sıfatlarının bu dünyadaki yansımalarıdır veya tecellileridir. Nasıl ki bir insanın gölgesi, o insanın kendisi değil, sadece varlığının bir kanıtıysa, evren de Allah'ın halık sıfatının bir yansımasıdır.
Bir çiçeğin simetrisi ve güzelliği, Cemal sıfatının bir yansımasıdır. Bir okyanusun heybetli dalgaları, Celal sıfatının bir tecellisidir. Atom altı parçacıkların belirsiz ve sürekli hareket halinde olması, O'nun sınırsız iradesini ve kudretini yansıtır. Bilim, bu tecellilerin nasıl işlediğini anlamamıza yardımcı olurken, inanç ise bu tecellilerin kaynağını gösterir.
Sonuç: Statik Değil, Dinamik Bir Anlayış
Hakikate ulaşmanın yolu, dogmatik ve durağan bir yaklaşımdan uzaklaşmaktan geçer. "İki günü müsavi olan bizden değildir" hadisi, inancın durağan bir ezberden ziyade, sürekli araştırma ve kendini yenileme süreci olduğunu vurgular. Kendini bilen Rabbini bilir, çünkü kendi varlığındaki mucizeleri ve sınırlılıkları idrak eden insan, kendisini yaratanın sınırsız gücünü ve bilgeliğini kavrayabilir. Bu nedenle, inanç ve bilim, dogmatik bakış açısının ötesinde birleştiğinde, hakikati arayışın en güçlü iki aracı haline gelir.
Cevat ORHAN
Yorumlar
Yorum Gönder