‎Evrenin Programı ve İnsan Bilinci: Kapsamlı Bir Model

Evrenin Programı ve İnsan Bilinci: Kapsamlı Bir Model

‎Cevat ORHAN

‎Bu makalede, varoluşun gizemini çözmeye yönelik, inanç ve modern bilimi bütünleştiren kapsamlı bir model sunulmaktadır. Modelimiz, Kur'an'daki ve hadislerdeki felsefi temelleri, modern fiziğin kuantum mekaniği, görelilik ve holografik evren gibi kavramlarıyla harmanlayarak, evrenin ve insan bilincinin birbiriyle olan dinamik ilişkisini açıklığa kavuşturmayı amaçlamaktadır.

‎Temelinde, Mutlak Hiçlik olarak adlandırılan, her şeyin programının ve potansiyelinin bulunduğu nihai bir kaynak fikri yatar. Bu kavram, her şeyden münezzeh ve aşkın olan Kadiri Mutlak'ın, "Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istedim." kutsî hadisinde ifade edilen varoluşun öncesindeki durumunu temsil eder. Bu nihai durumdan, tüm yaratılışın programı olan Levh-i Mahfuz ortaya çıkar.

‎Makale, Levh-i Mahfuz'un Büyük Patlama ile nasıl açıldığını ve kuantum alanından fiziksel gerçekliğe nasıl dönüştüğünü inceler. Bu süreçte Mutlak Bilinç'in bir yansıması olan "gözlemci etkisi", potansiyel olasılıkları gerçeğe dönüştüren kritik bir etken olarak ele alınır. Böylece, evrenin rastlantısal bir olaydan ziyade, amaçlı ve dinamik bir süreç olduğu öne sürülür. İnsan bilincinin bu süreçteki benzersiz ve aktif rolü ise ayrı bir bölümde ele alınmaktadır.

‎1. Bölüm: Felsefi Temeller

‎Kadiri Mutlak olan Allah, evrenin ve tüm varoluşun ötesinde, zamandan ve mekândan bağımsız münezzeh olandır. Bu hal, "Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istedim ve bu yüzden âlemleri yarattım." hadis-i kutsîsiyle açıklanır. Bu hal, henüz tezahür etmemiş sonsuz potansiyel ve tüm varoluşu içeren kendinde bir durumdur. Mutlak Hiçlik sonsuzluğu; Mutlak Bilinç ise, tüm farkındalığı temsil eder. Onlar, Allah'ın tüm sıfatları gibi birbirinden ayrı düşünülemeyen, ahad olan Allah'ın sıfatlarıdır.

‎Bu nihai kaynaktan gelen ilk yansıma, tüm yaratılışın "programı" olan Levh-i Mahfuz'dur. Bu program, mutlak potansiyelin, somutlaşmadan önceki ilk düzenlenmiş halidir. Bir nevi, evrenin tüm olasılıklarını, kurallarını ve kozmik yasalarını içeren dinamik bir ana plandır. Bu program, Büyük Patlama öncesindeki tekillikte tüm potansiyeliyle birlikte mevcuttu ve tüm yaratılışın temel planını oluşturur.

‎2. Bölüm: Programın Açılışı ve Fiziksel Gerçeklik

‎Levh-i Mahfuz'daki dinamik program, Büyük Patlama ile açılmaya başladığında, kendisini en temel seviyede kuantum alanı olarak gösterir. Bu alan, parçacıkların aynı anda birden fazla durumda bulunabildiği bir sonsuz olasılıklar denizi, yani süperpozisyon halindedir. Bu noktada, Mutlak Bilinç'in bir yansıması olan "gözlemci etkisi", bu alandaki potansiyelleri gözlemleyerek bir olasılığın gerçekliğe dönüşmesini sağlayan bir etken olarak devreye girer. Böylece, programın bilgisi, dinamik bir süreçle maddesel varoluşa tezahür eder.

‎Bu tezahür, evrenin genişlemesiyle ve ilk atomların oluşumuyla başlar. Kütle çekim yasalarının devreye girmesiyle atomlar bir araya gelerek toz bulutlarını ve ardından ilk yıldızları oluşturur. Bu yıldızların içinde gerçekleşen nükleer füzyon süreçleri, daha ağır elementleri meydana getirir. Yıldızların ömrünü tamamlayıp patlamasıyla oluşan bu elementler, uzaya dağılarak yeni yıldızların, galaksilerin ve gezegenlerin oluşumuna zemin hazırlar. Bu uzun ve karmaşık kozmik süreç, en sonunda Güneş Sistemi'nin ve sonrasında yaşama ev sahipliği yapacak olan Dünya'nın oluşumuna yol açar. Bu dinamik süreç, programın bilgisine göre aşama aşama ilerler.

‎Bu süreç, Einstein'ın görelilik teorisiyle uyumlu bir şekilde işler. Bizim algıladığımız zaman ve mekân, mutlak değildir. Onlar, zamanın olmadığı nihai bir kaynaktan gelen, programın açılışıyla ortaya çıkan göreceli bir yansımadır. Bu bağlamda, holografik evren teorisi de modelimizle örtüşür: Evren, tüm bilginin bulunduğu Levh-i Mahfuz'dan yayılan üç boyutlu bir projeksiyon veya bir simülasyon gibi düşünülebilir.

‎Evrenin büyük bir kısmını oluşturan karanlık madde ve karanlık enerji ise, programın kendisinin en saf, en az tezahür etmiş halini temsil ediyor olabilir. Görünmez olmaları, onların henüz bizim algıladığımız madde formuna geçmemiş, programın kozmik yapısını şekillendiren temel güçler olduğu anlamına gelir. CERN gibi bilimsel çalışmalar, bu programın yapı taşlarını, yani Higgs bozonu gibi parçacıkları keşfetme çabası olarak yorumlanabilir. Bu parçacıklar, programın kendini fiziksel gerçeklikte ifade etmek için kullandığı "alfabe" gibidir.

‎3. Bölüm: Varlık Katmanları ve Etkileşim

‎Evrenin programı açılıp fiziksel gerçekliğe dönüştükçe, farklı yansıma katmanlarından oluşan bir hiyerarşi ortaya çıkar. Kadiri Mutlak olan Allah'a olan yakınlıklarına göre bu katmanlar üç ana başlık altında incelenebilir:

‎ * Saf Işıktan Varlıklar (Melekler): Bunlar, programın en doğrudan ve saf yansımalarıdır. Programın kusursuz işleyişinin bir parçası olarak, ilahi iradenin tezahürünü kayıtsız şartsız yerine getirirler.

‎ * Ateş ve Dumandan Varlıklar (Cinler): Bu ara katman, programın bilgisine dolaylı yoldan erişmeye çalışan, daha değişken bir doğaya sahiptir. Onların bu bilgiye erişim çabası, yıldız kaymaları gibi kozmik bir savunma mekanizmasıyla korunur.

‎ * Maddesel Varlıklar (İnsanlar ve Diğer Canlılar): Programın en dolaylı yansıması olan fiziksel dünyanın bir parçasıyız. Diğer canlılar, programın bilgisine sezgisel ve içgüdüsel olarak bağlıyken, insan, bedeniyle maddesel dünyaya ait olsa da, ruhu aracılığıyla Mutlak Bilinç'e doğrudan bağlıdır. Bu ruh, insanı cüz'i iradeyle donatarak, programın açılışını pasifçe izlemek yerine, onu etkileme gücü verir.

‎Bu eşsiz konum, insanı modelimizin merkezine yerleştirir. İnsan bilinci, Mutlak Bilinç'in bir yansıması ve aracısıdır. Bu potansiyel, Ahsen-i Takvim kavramıyla açıklanırken, bu yansıtma yetisini yitirme ihtimali Esfele Safilin ile temsil edilir. İnsanın her bir seçimi ve eylemi, Levh-i Mahfuz ile dinamik bir geri bildirim döngüsü kurar ve bu süreç, onun evrendeki halife rolünü tanımlar.

‎4. Bölüm: Sonuç

‎Bu model, evrenin varoluşunu ve insan bilincinin kozmik rolünü, felsefe, inanç ve modern bilimin kesişiminde ele alan kapsamlı bir çerçeve sunar. Kadiri Mutlak olan Allah gibi aşkın bir kaynaktan başlayan bu model, tüm varoluşu, bu kaynaktan gelen Levh-i Mahfuz adlı dinamik bir programın sürekli açılışı olarak tanımlar.

‎Evrenin fiziksel yasaları ve yapıları (kuantum dünyası, görelilik, karanlık madde gibi) bu programın bir tezahürüdür. İnsan ise, ruhu aracılığıyla bu programa doğrudan bağlı, cüz'i iradesiyle programın açılışını etkileyen ve ona geri bildirimde bulunan benzersiz bir varlıktır. Böylece, varoluş, rastlantısal bir olaydan çok, insan bilincinin aktif bir rol oynadığı, amaçlı ve dinamik bir süreç haline gelir.

‎Bu model, insanı evrenin pasif bir gözlemcisi olmaktan çıkarıp, onun halife ve ayna rolüyle kozmik yaratım döngüsünün merkezine yerleştirir. Nihayetinde, varoluşumuzun ve yaptığımız her seçimin, Mutlak Bilinç'in kendisini tanıdığı ve yansıttığı birer eylem olduğunu öne sürer.

                        ‎Yazan: Cevat ORHAN

Yorumlar

Popüler Yayınlar