İnsan: İlahi Programın Anahtarı ve Kozmik Kodun Muhatabı

İnsan: İlahi Programın Anahtarı ve Kozmik Kodun Muhatabı
Cevat ORHAN
Giriş
Modern bilim, evrenin işleyişini anlamak için sürekli yeni kapılar açarken, bazı dehaların kadim bilgelikle harmanladığı fikirler, bilimin ve maneviyatın ayrılmaz bütünlüğünü ortaya koyar. Bunlardan biri de, elektrik ve manyetizma alanındaki devrim niteliğindeki buluşlarıyla tanınan Nikola Tesla'dır. Tesla, bilimsel çalışmalarının ötesinde, varoluşun temelinde yatan gizli bir kozmik kod olduğuna inanıyordu. Ona göre bu kod, 3, 6 ve 9 sayıları aracılığıyla kendini gösteriyordu. Bu makale, Tesla'nın bu sıra dışı düşüncelerini, İslami öğretiler ve modern fizik yorumlarıyla bir araya getirerek, evrenin ve insanlığın nasıl programlanmış bir "ilahi sistemin" parçası olduğunu keşfetmektedir.
Sayıların Helezonik Döngüsü: 3, 6 ve 9
Tesla'ya göre bu sayılar, varoluşun helezonik bir döngüselliğini simgeler. Yani, her bir dönüş bir yükselişi, bir tekâmülü ifade eder. Tıpkı mevsimler her yıl geri gelse de, hiçbir ilkbaharın bir öncekinin aynısı olmaması gibi, yaratılış da sürekli ilerleyen ve gelişen bir süreçtir. Özellikle 9 sayısı, çarpıldığı her sayının rakamlarının toplamı olarak her zaman kendisine geri dönse de, bu geri dönüş bir tamamlanmayı ve yeni bir başlangıç için sıçrama tahtasını sembolize eder. Bu kozmik döngü, üç temel aşamadan oluşur:
 * 3 - Başlangıç ve Potansiyel: Yaratılışın ilk ve en saf katmanıdır. Her şeyin, henüz fiziksel bir forma girmemiş, saf enerji ve potansiyel olarak var olduğu aşamadır.
 * 6 - Tezahür ve Denge: İlk ilkenin somutlaşarak fiziksel evreni oluşturduğu, varoluşun düzen ve dengeye kavuştuğu aşamadır.
 * 9 - Tamamlanma ve Mutlak'a Dönüş: Evrimsel döngünün tamamlanması ve varoluşun, kaynağına geri dönerek Mutlak Bir ile bütünleşmesidir.
İlahi Program ve Evrensel Yansımalar
Bu döngü, İslam'ın temel kavramlarıyla şaşırtıcı bir paralellik gösterir:
 * 3 Sayısı ve Allah Lafzı: Allah lafzının ebced hesabı 66'dır. Bu sayı, rakamlarının toplamı olarak 3'e (6+6=12 → 1+2=3) ulaşır. Bu durum, tüm varoluşun başlangıcı olan Mutlak potansiyelin ve her şeyin kaynağı olan Allah'ın sembolü olarak okunabilir.
 * 6 Sayısı ve Yaratılış: Kur'an'daki "altı evrede yaratılış" ifadesi, bu sayıyla uyum gösterir. Arapça'daki "yevm" kelimesi, 24 saatlik bir günden ziyade uzun bir "evre" veya "dönem" anlamına gelir. Bu yorum, varoluşun temel dengesinin ve sağlam yapısının aşamalı olarak oluştuğunu vurgular. Aynı zamanda İhlas Suresi, Allah'ın birliğini altı aşamalı bir anlatımla (Bir, Samed, doğurmamış, doğurulmamış, dengi yok, benzeri yok) tanımlayarak 6 sayısının "denge ve tezahür" anlamını pekiştirir.
 * 9 Sayısı ve Esmaü'l Hüsna: Allah'ın 99 isminin (9+9=18 → 1+8=9) sayısı, tüm ilahi isimlerin ve sıfatların nihai olarak Mutlak Bir'e dönüştüğünü gösterir. 9, her şeyin başlangıcı ve sonu olan, sonsuz ve biricik Allah'ı sembolize eder. Mülk Suresi'nde bahsedilen "kusursuz programın" devreye girmesi, yaratılışın tamamlandığı ve Mutlak hakimiyetin tesis edildiği anı simgeler.
İnsan: Mikrokozmosta İlahi Programın Yansıması
Varoluşun diyalektik bir yapıda yaratılan tek irade sahibi varlığı olan insan, evrendeki ilahi programın en önemli yansımasıdır ve bu programın doğrudan muhatabıdır. Bu bağlamda, insanın manevi ve maddi yapısı, karmaşık bir frekans ve enerji sisteminin ürünüdür:
 * Mide, Kalp ve Beyin Üçlüsü: İnsan, fiziksel yaşamın üç ana direği olan mide, kalp ve beyin ile bir bütünlük oluşturur. Midenin helal kazançla beslenmesi, sadece bedensel değil, aynı zamanda manevi bir arınmadır. Bu temiz enerji, kalbe doğru frekansları ileterek onun aydınlık bir titreşim yaymasını sağlar. Bu aydınlık frekans, doğrudan beyne ulaşarak, onun doğru ve pozitif şekilde çalışmasını mümkün kılar.
 * Akıl, Zihin ve İrade Üçlüsü: Beyne ulaşan bu doğru frekans ve titreşimler, insanın en önemli manevi güçleri olan akıl, zihin ve iradenin doğru bir şekilde işlemesini sağlar. Kalbin yaydığı temiz enerjiyle beslenen akıl ve zihin, bireyin doğru kararlar almasını, pozitif bir bilinçle hareket etmesini ve böylece iradesini doğru yönde kullanmasını sağlar. Bu dengenin tam tersi durumda ise, olumsuz bir enerji akışı, yıkıcı ve zalim bir davranış biçimine yol açabilir.
Bu sistem, insanın bu helezonik yolculuktaki en büyük sınavını ve kendi iradesini kullanarak ahsen-i takvim (yaratılmışların en güzeli) mertebesine yükselme potansiyelini açıklar.
Sembolizm ve İsimlendirme: Aynı Gerçek, Farklı Diller
Bütünsel bir bakış açısıyla, farklı dönemlerde ortaya çıkan kavramlar, aslında aynı temel gerçekliği anlatmak için kullanılmış farklı diller olabilir:
 * Big Bang: Bu teori, evrenin bir başlangıcı değil, helezonik bir döngüde evrenin bir sonraki aşamaya geçtiği bir "an" olarak yorumlanabilir. Bu durum, Big Bang'in bir patlamadan ziyade, bir önceki varoluş halinin sonu ve bir sonraki tekâmülün başlangıcı olduğu fikrini destekler. Tıpkı insan bilincinin her an halden hale girmesi gibi, evren de bir döngü içinde kendini sürekli yeniler ve önceki halinden daha üst bir seviyeye yükselir. Bu yüzden bu yapı doğrusal değil, gelişen bir spiral gibidir. Bu bakış açısı, modern bilimin en temel teorilerinden birini, manevi ve felsefi bir bakış açısıyla daha derin ve anlamlı bir hale getiriyor.
 * Vahiy ve Melekler: Eğer her şey, Mutlak Olan'ın bir programıysa, vahiy ve melekler gibi kavramlar, o dönemin insanının anlayabileceği bir dille ifade edilmiş enerji akışları, frekanslar veya yaratıcı süreçler olarak yorumlanabilir. Meleklerin saf ışıktan (nurdan) yaratılması inancı, bu yorumu güçlü bir şekilde destekler. Işık, fiziksel evrendeki en saf enerji formlarından biri olarak kabul edilirken, meleklerin yaratıldığı nurun, bu enerjinin çok daha yüksek ve metafiziksel bir seviyesi olduğu düşünülebilir. Bu açıdan bakıldığında, melekler, evrenin işleyişini sağlayan, sürekli ve helezonik döngülerin ta kendisidir. Bu durumlar, evrenin yaratılışında olduğu gibi, belirli evrelerin isimlendirilmesidir ve herhangi bir görevlendirmeyi işaret etmez. Yağmurun yağması, şimşeğin çakması veya rüzgarların oluşumu gibi doğa olayları, ilahi bir potansiyel enerjinin, gözlemlenebilir kinetik enerjiye dönüşmesi sürecinin birer sembolü olarak okunabilir. Örneğin, Cebrail ismi vahyin en yüksek frekansla transfer olduğu evrensel sürece işaret ederken, Mikail ismi tabiatın ve hayatın devamlılığını sağlayan döngüsel sistemlerin; İsrafil ismi ise bir varoluşsal frekans değişimini ve yeni bir başlangıcın başlatılmasını temsil eden evrelerin isimlendirilmesidir. Azrail ise fiziksel bedenin frekansının, bilincin daha yüksek bir frekansa (ruhsal boyuta) geçiş yapmasıyla sıfırlandığı bir "çıkış protokolü" evresidir.
Felsefi ve Mistik Temeller: İbn Arabi ve Mevlana
Makalenin ana tezi, İslam düşünce tarihinde derin köklere sahiptir. Özellikle İbn Arabi'nin Vahdet-i Vücut (Varlığın Birliği) felsefesi, her şeyin tek bir mutlak varlığın tecellisi olduğu fikrini işler. Bu felsefeye göre, evrendeki her varlık, Allah'ın sonsuz isimlerinin ve sıfatlarının bir yansımasıdır. Dolayısıyla, Nikola Tesla'nın kozmik koduyla aradığı "ilahi program," aslında Mutlak Varlık'ın kendini sürekli olarak farklı formlarda gösterdiği bu birleşik tecelli halidir. Bu, varoluşun parçalı değil, tek bir programın kusursuz bir tezahürü olduğu fikrini pekiştirir.
Bu helezonik tekamül yolculuğu ise Mevlana'nın öğretileriyle hayat bulur. Sema, bu yolculuğun fiziksel bir metaforudur. Dönen Derviş, bir ayağı sabit kalarak evrene (maddeye) bağlı kalırken, diğer ayağıyla sürekli olarak döner, yani manevi bir yükseliş (helezonik) yaşar. Bu sembolik hareket, bir varlık olarak insanın Allah'a doğru yaptığı tekâmül yolculuğunu temsil eder. Tıpkı "Her an yeni bir iştedir" ayetinde olduğu gibi, insan da her an yeni bir hale ve yeni bir bilinç seviyesine doğru yol alır. Sema, bu dinamik ve sürekli gelişim halinin beden bulmuş halidir.
Felsefi ve Bilimsel Temeller: Farabi ve İbn Sina
Bu bütünsel bakış açısı, Farabi ve İbn Sina'nın rasyonel felsefesiyle daha da sağlam bir temele oturur.
 * Farabi'nin Sudûr Teorisi: Farabi'ye göre varlık, ilk ve zorunlu varlık olan Allah'tan (Vacibü'l-Vücûd) bir taşma (sudûr) veya fışkırma ile kademeli olarak meydana gelmiştir. Bu teori, varoluşun bir anda ve kaotik bir şekilde değil, ilahi bir kaynaktan düzenli ve hiyerarşik bir şekilde ortaya çıktığını savunur. Bu yaklaşım, evrenin bir "program" olduğu fikrini mantıksal bir çerçeveye oturtur; her bir katman ve her bir varlık, bu ilahi programın bir aşamasını veya bir yansımasını oluşturur. Farabi, ayrıca aklın bu programı anlama ve ilahi olana yaklaşmada en önemli araç olduğunu vurgular.
 * İbn Sina'nın Varlık ve Mahiyet Kavramı: İbn Sina, varlık (vücud) ile mahiyet (öz) arasında bir ayrım yapar. Ona göre, bir şeyin ne olduğu (mahiyet) ile var olup olmadığı (vücud) farklıdır. Örneğin, "insan" kavramının bir mahiyeti vardır, ama her insan var olmak zorunda değildir. Ancak, bu ayrım Allah için geçerli değildir. Allah'ta, mahiyet ve varlık aynıdır; O'nun mahiyeti, aynı zamanda O'nun zorunlu varlığıdır. Bu durum, O'nun tüm programın kaynağı ve tek dayanağı olduğunu gösterir. Evrenin varlığı ise bir "mümkün" (olabilir) varlıktır ve varlığını zorunlu varlığa borçludur. Bu, makaledeki "Mutlak Hiçlik" kavramıyla ilişkilendirilebilir: Her şeyin potansiyeli (mahiyeti) olan Mutlak Hiçlik, varlığını (vücudunu) sadece Allah'ın "Ol" emrinden alır.
Psikolojik Destekler: Carl Jung ve Krueger
Makalenin manevi ve felsefi tezleri, modern psikolojinin kurucu isimlerinden Carl Jung'un çalışmalarıyla da desteklenebilir. Jung'un temel kavramları, "ilahi program" ve "tekamül" düşüncesine psikolojik bir derinlik katar:
 * Kolektif Bilinçdışı ve Arketipler: Jung, her insanda doğuştan gelen ve tüm insanlığa ait olan, ortak bir Kolektif Bilinçdışı katmanının var olduğunu öne sürer. Bu katman, "arketipler" adı verilen evrensel semboller ve imajlarla doludur. Makaledeki "ilahi program" veya "Mutlak Hiçlik," bu kolektif bilinçdışının kozmik karşılığı olarak görülebilir. Yani, evrenin temel programı, insan zihnine bu arketipler aracılığıyla yansır. Bu arketiplerden en önemlisi olan "Self" (Öz) arketipi, makalenin ana temasını oluşturan "İnsan-ı Kâmil" (kâmil insan) olma yolculuğunun psikolojik karşılığıdır.
 * Bireyleşme (İndividuation):şimşek): Jung'a göre bireyleşme, kişinin bilinçli ve bilinçdışı yönlerini bütünleştirerek kendi eşsiz ve bütünsel benliğini (Self'i) gerçekleştirdiği psikolojik bir gelişim sürecidir. Bu süreç, makaledeki "helezonik tekamül" yolculuğuyla birebir örtüşür. İnsanın nefs basamaklarını aşarak "nefs-i kâmile"ye ulaşması, psikolojik açıdan bireyleşme sürecinin manevi bir yorumudur.
Bu yaklaşımlar, Alman psikolog Friedrich Krueger'in "ganzheit" (bütünlük) kavramıyla da paralellik gösterir. Krueger'e göre, insan deneyimi ve psikolojisi parçalı değil, bütünsel ve yapısal bir bütündür. Bu bütünsel bakış açısı, insanın maddi ve manevi bileşenlerinin ayrılmaz bir programın parçası olduğu makale tezini güçlendirir.
Modern Bilim ve Sosyolojik Yorumlar: Kuantum Fiziği ve Toplumsal Döngüler
Makalenin ana fikri, modern bilimin en ilginç ve çığır açıcı alanlarından biri olan kuantum fiziği ve sosyolojik döngülerle de desteklenir:
 * Kuantum Fiziği ve Gözlemci Etkisi: Kuantum fiziğinde, bir parçacığın davranışı, gözlemlendiği anda değişir. Bu ilke, makaledeki "insan"ın evrenin doğrudan muhatabı olduğu fikrine bilimsel bir metafor sunar. Evren, pasif bir sistem değil, insanın bilinci ve iradesiyle etkileşime giren dinamik bir alandır. "İrade" ve "seçim" gibi kavramlar, kuantum fiziğindeki olasılıksal doğaya paralellik gösterir; yani evren, katı bir determinizmden ziyade, sayısız potansiyel halden birinin insan iradesiyle tezahür etmesine izin veren bir "program"dır.
 * Kuantum Dolanıklığı (Entanglement) ve Varlık Bütünlüğü: Kuantum dolanıklığı, iki parçacığın aralarındaki mesafeden bağımsız olarak birbirleriyle anlık olarak etkileşime girebilmesini ifade eder. Bu kavram, İbn Arabi'nin Vahdet-i Vücut felsefesinin bilimsel bir yansıması olarak görülebilir. Tüm varoluş, tek bir programın parçası olan bir "bütünlük" içindedir ve her varlık, görünmez bir bağla birbirine bağlıdır. Bu durum, meleklerin ve diğer varlıkların "döngüsellikler" halinde hareket ettiği, çünkü hepsi aynı programın birbirine bağlı unsurları olduğu fikrini destekler.
 * Sosyolojik Döngüler: Makaledeki helezonik döngü, bireysel tekamülün ötesinde, toplumsal ve tarihi döngülere de uygulanabilir. Tıpkı bireyin manevi yolculuğu gibi, medeniyetler de belirli döngüleri (doğuş, yükseliş, çöküş) tekrar eder, ancak her yeni döngü, bir öncekinden elde edilen birikim ve bilinçle bir adım daha ileriye doğru ilerler. Bu, toplumsal evrimin doğrusal değil, helezonik bir spiral şeklinde gerçekleştiği fikrini güçlendirir.
Sonuç: Allah'ın Samed Sıfatı ve Sonsuz Programı
Tüm bu analizlerin vardığı nihai sonuç şudur: Bilim, matematik ve maneviyat, farklı diller kullanıyor gibi görünse de, temelde aynı sonsuz gerçeğe işaret etmektedir. Bu, "Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi istedim ve bu yüzden yaratılışı yarattım ki tanınayım" hadis-i kudsîsinde belirtilen, Yüce Kudret'in tecelli arzusunun bir yansımasıdır. Nikola Tesla'nın kozmik kodu, bir semboller bütünü olarak, tüm varoluşun kendisi dışında hiçbir şeye muhtaç olmayan, Mutlak ve tek kaynağa bağlı olduğunu gösterir. Tıpkı Kur'an'daki Allahüssamed (Allah, Samed'dir) ayetinin ilan ettiği gibi. Samed sıfatı, her şeyin O'na muhtaç olduğunu, O'nun ise hiçbir şeye muhtaç olmadığını ve tüm varoluşun O'ndan beslendiğini belirtir. Rahmân Suresi'nde belirtildiği gibi "Her an, yeni bir iştedir" (55:29) ifadesi, bu helezonik tekâmülün ve sürekli yaratılış halinin en güzel açıklamasıdır. Bu bütünsel bakış, varoluşu parçalı değil, tek bir programın kusursuz bir tecellisi olarak görmemizi sağlar. Bu çalışmanın temelinde, "oku" emrinin rehberliğinde Kur'an'ı ve evrensel kitabı okuma gayreti yatmaktadır. Amellerin niyetlere göre olduğunu bilerek, olası kusurlarımızın bağışlanması dileğiyle, en doğrusunu ancak Allah'ın bileceği inancıyla bu yolda ilerlemeye devam ediyoruz.
                      Cevat ORHAN 

Yorumlar

Popüler Yayınlar