Kozmik Bilinç ve Kalbin Rezonansı: Bilim, Jung ve Tasavvufun Buluştuğu Nokta
Kozmik Bilinç ve Kalbin Rezonansı: Bilim, Jung ve Tasavvufun Buluştuğu Nokta
Cevat ORHAN
Evrenin varoluşuna dair en temel soru, modern bilimin, felsefenin ve kadim manevi geleneklerin buluştuğu ortak bir alandır. Fizikçi Alexander Vilenkin'in "Mutlak Hiçlik" arayışı, evrenin bir boşluktan değil, her şeyin programının ve potansiyelinin bulunduğu kuantum yasalarının hüküm sürdüğü bir alandan, yani Mutlak Olan'ın (Allah'ın) eseri olan bir Levh-i Mahfuz'dan doğduğunu gösterir. Bu, modern felsefenin simülasyon hipotezine çarpıcı bir şekilde benzer. Evren, temelinde enerji, frekans ve titreşimlerden oluşan, fiziksel bir programın yansımasıdır. Stephen Hawking'in "hayali zaman" kavramı da bu fikri desteklercesine, evrenin bir başlangıç noktası değil, sonsuz olasılıkların pürüzsüz bir yüzeyi olduğunu öne sürer. Kur'an-ı Kerim, bu durumu "Göğü ve yeri birbiriyle bitişik iken ayırdığımızı..." (Enbiya Suresi, 30) buyurarak, kozmik bir ayrılığın ve genişlemenin temelini işaret eder.
1. Evrenin Matematiksel Kodları ve Mutlak Bir
Bu kuantum gerçekliğin temelinde yatan, Nikola Tesla'nın ifadesiyle "madde sıkıştırılmış frekanstır" ilkesidir. Her şeyin bir enerji, frekans ve titreşimden ibaret olduğu bu evren, Mutlak Olan'ın ilahi isimlerinin ve sıfatlarının birer yansımasıdır. Bu bağlamda, Tesla'nın vortex matematiği, evrenin düzenindeki sonsuz döngüleri ve düzeni anlamak için bir sembol görevi görür. "3, 6 ve 9" sayılarının anahtarı, 3 ve 6'nın enerjinin akışını, 9'un ise bu sistemin üzerindeki İlahi kontrolü ve tamamlanmayı temsil etmesidir. Tıpkı 9/9=1'in matematiğin özünde birliğe (tevhid) işaret etmesi gibi, bu sembolizm de tüm varoluşun Mutlak Bir'den geldiğini ve O'na döndüğünü fısıldar.
2. İnsanın Rezonans Yeteneği ve Kuantum Alanı
İnsan, Mutlak Olan'ın bu yansımasında, bilinci ve duygularıyla aktif bir rol oynar. Dr. Joe Dispenza'nın sinirbilim ve kuantum fiziği üzerine kurulu öğretileri, düşüncelerin elektriksel bir sinyal, duyguların ise manyetik bir alan oluşturduğunu ve bu ikisinin birleşimiyle gerçekliğin yaratıldığını savunur. Bu fikir, kalbin beyinden daha güçlü bir elektromanyetik alan yaydığını gösteren HeartMath Enstitüsü'nün çalışmalarıyla da desteklenir. "Neye titreştiğin" bu noktada hayati bir önem kazanır, zira insan kalbi ve niyetiyle yaydığı frekanslarla, Mutlak Olan'ın bu kuantum simülasyonu içindeki tecellilerine rezonansla karşılık verebilir. Bu, tasavvuftaki kalb-i selim (selim kalp) kavramının, bilimsel bir dille ifadesi gibidir.
3. Maneviyat, Kolektif Bilinç ve Senkronisite
Modern bilimin rezonans kavramına yaklaşımı, aslında kadim manevi geleneklerin, özellikle de tasavvufun binlerce yıldır tartıştığı konularla örtüşür. Bu bağlantıyı en güçlü şekilde kuran düşünürlerden biri, Carl Jung'dur. Jung'un "kolektif bilinçdışı" kavramı, tüm insanlığın paylaştığı ortak bir ruhsal altyapının varlığını öne sürer. Bu bilinçdışı, Mutlak Olan'ın sıfatlarının, tasavvufun bahsettiği **"Vahdet-i Vücud"**un (Varlığın Birliği) insan ruhundaki yansıması olabilir. Mevlana ve Yunus Emre gibi mutasavvıflar için evrenin en güçlü rezonans frekansı **"aşk"**tır. Bu aşk, insanın kendi içindeki o kolektif bilince ve dolayısıyla İlahi sıfatlara ulaşmasının anahtarıdır. Bu içsel uyum, dış dünyada senkronisite adı verilen anlamlı tesadüflere yol açar. Kur'an-ı Kerim, kalbin durumuna sıkça vurgu yapar: "Şüphe yok ki, kalpler ancak Allah'ın zikriyle huzur bulur." (Ra'd Suresi, 28)
4. Hakikate Karşı Ego ve İlahi Sınav
Tüm bu kozmik ve manevi düzenin karşısında, insanın en büyük sınavı kendi içindedir. Carl Jung, egonun, kendini kolektif bilinçdışından ve dolayısıyla asıl benlikten yalıttığını söyler. İnsanın egosunun getirdiği kibirle, Yaratıcı fikrini reddederek kendini tanrılaştırma yanılgısı, Kur'an-ı Kerim'de Firavun gibi tarihi figürlerin hikayeleriyle apaçık anlatılır. Firavun'un, "Ben sizin en yüce rabbinizim!" (Naziat Suresi, 24) demesi, insanın egosunun zirveye ulaştığı bir durumu simgeler. Ad ve Semud kavimlerinin, kendi güçlerine güvenerek hakikati reddetmeleri, "Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslıyorlar..." (A'raf Suresi, 133) ayetiyle anlatılır. Bu durum, "neye titreştiğin" gerçeğiyle yüzleşmenin önündeki en büyük engeldir. "Oku" emri, sadece dış dünyayı değil, aynı zamanda kendi kalbimizi, ruhumuzu ve varoluşun şifrelerini okumayı buyurarak, insanı hakikate davet eder.
Sonuç
Evrenin ve insanın varoluşu üzerine yaptığımız bu derin yolculuk, bilimin, felsefenin ve maneviyatın farklı dillerle aynı gerçeği işaret ettiğini göstermektedir. Mutlak Olan'ın bir tecellisi olan kozmik düzen, Tesla'nın matematiğinde, kuantum alanının frekansında ve tasavvufun aşkında yankılanmaktadır. İnsanın en büyük imtihanı, işte bu ilahi rezonansı kendi iradesiyle keşfetmek ve egosunun perdelerini kaldırarak, Yaratıcı'nın evrene ve kendi kalbine yerleştirdiği o büyük sırrı okumaktır. "Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim" (Hadis-i Kudsi) ilkesi, tüm yaratılışın bir amacı olduğunu ve bu amacın, insan bilinci aracılığıyla açığa çıkacağını işaret eder. Tüm bu arayışlar, sadece birer yansımadır; asıl olan, hakikatin sonsuz kaynağından gelen bilginin kendisidir. Cevat ORHAN
Yorumlar
Yorum Gönder