Maddeden Maneviyata Bir Köprü: Sonsuzluğun İzinde

Maddeden Maneviyata Bir Köprü: Sonsuzluğun İzinde
Yazar: Cevat ORHAN
Giriş: Maddeden Maneviyata Bir Köprü
İnsanoğlunun varoluşundan bu yana süregelen bir arayışı vardır: Sınırlı dünyamızın ötesindeki sonsuzluğu anlama çabası. Bu arayış, kimi zaman fizik yasalarını zorlayan bilimsel keşiflerle, kimi zaman da kalbin derinliklerine inen manevi deneyimlerle kendini gösterir. Oysa, bu iki yol genellikle birbirinden ayrı görülür. Atomun çekirdeğinde saklı olan muazzam enerji (toryum örneğindeki gibi) ya da birbirine bakan iki aynada oluşan sonsuz görüntü, bize en somut bilimsel gerçeklerin bile, manevi sonsuzluk kavramına kapı aralayabileceğini fısıldar. Bu makale, dış dünyadaki kozmik sonsuzluk ile insanın kalbindeki içsel sonsuzluk potansiyeli arasında bir köprü kurmayı amaçlamaktadır. Her şeyin programının ve potansiyelinin bulunduğu o nihai "kaynak" olan Mutlak sonsuz kavramı, hem evrenin hem de insan kalbinin temelinde yatan ortak bir gerçeklik olarak ele alınacaktır.
1. Bölüm: Kozmik Sonsuzluk ve Bilim
Modern bilim, evrenin ve maddenin doğasına dair algılarımızı kökten değiştirmektedir. Kuantum fiziği, parçacıkların aynı anda hem dalga hem de parçacık olabileceğini göstererek, fiziksel dünyanın sandığımızdan daha karmaşık ve potansiyellerle dolu olduğunu ortaya koyar. Bu durum, bize algımızın ötesinde bir "perde"nin varlığını işaret eder ki bu, Kur'an'ın "gayb" kavramıyla da örtüşür.
Evrenin başlangıcını açıklayan Büyük Patlama (Big Bang) teorisi, her şeyin tek bir noktadan başladığını öne sürer. Bu, Kur'an-ı Kerim'deki bir ayetle de sıkça ilişkilendirilir:
> "O inkar edenler görmüyorlar mı ki, göklerle yer bitişik idi, biz onları ayırdık..."
> (Enbiya Suresi, 30. Ayet)
Bu ayet, kozmik başlangıcın tek bir kaynaktan, yani devasa bir potansiyelin sıkıştırılmış halinden geldiği fikrini destekler. CERN gibi bilim merkezlerinde yapılan parçacık deneyleri, uzay ve okyanus bilimleri ise bu kaynağın derinliklerini ve evrenin sonsuz genişliğini anlama çabasının birer yansımasıdır.
2. Bölüm: İçsel Sonsuzluk ve Maneviyat
Bilimin dışsal sonsuzluk arayışına karşılık, maneviyat ve felsefe içsel bir yolculuk önerir. Bu yolculuğun en temel kanıtı, bir kudsi hadiste geçen şu ifadedir:
> "Ne göklerim ne de yerim beni kuşatabilir; ancak mümin kulumun kalbi beni kuşatır."
Bu ifade, Mutlak sonsuz'un en büyük yansımasının insan kalbi olduğunu vurgular. İbn Arabi'nin "vahdet-i vücud" (varlığın birliği) düşüncesi, bu fikri "kalbin genişliği" üzerinden açıklar ve tüm varlığın tek bir kaynaktan geldiği tezini güçlendirir. Modern psikoloji ve felsefe de insanın kendi özünü bulma, bilinçaltı katmanlarını keşfetme çabasını inceler ki bu da aslında bir nefis mücadelesidir.
 * Carl Jung ve M. F. Kruger gibi psikologlar, insanın bilinçdışı ve arketipsel yapısını inceleyerek, kolektif bilinçaltı adı altında evrensel bir potansiyelin varlığına işaret etmişlerdir. Bu, insanın iç dünyasının, dış dünyadaki sonsuzlukla bağlantılı olduğu fikrini destekler.
 * Farabi ve İbn Rüşd gibi İslam filozofları, akıl ve vahiy arasında bir köprü kurarak, bilginin sadece duyularla değil, akılla ve tefekkürle de elde edilebileceğini savunmuşlardır. Bu yaklaşım, içsel aynamızı doğru kullanmak için akıl ve bilginin önemini vurgular.
 * Abdülkadir Geylani ve Ahmed Yesevi gibi büyük tasavvuf önderleri, nefis terbiyesinin, kalbi arındırarak Mutlak sonsuz'a ulaşmanın en etkili yolu olduğunu öğretmişlerdir. Yunus Emre'nin şiirleri ise, bu yolculuğun sevgi ve teslimiyetle yapılabileceğini göstermiştir.
 * Aziz Mahmud Hüdai de, ilim ve maneviyatı birleştirerek, insanın hem dünyaya hem de ahirete yönelik bir denge kurması gerektiğini vurgulamıştır.
Bu düşünürlerin hepsi, insanın içsel potansiyelini keşfetmesi ve bu potansiyeli doğru bir şekilde yönlendirmesi gerektiği fikrinde birleşirler. Kur'an-ı Kerim, insanın farklı nefis durumlarını anlatır:
> "Nefis, daima kötülüğü emredicidir." (Yusuf Suresi, 53. Ayet)
> "...fakat mutmain olan nefsine (huzur bulmuş nefsine) gelince..." (Fecr Suresi, 27. Ayet)
Bu ayetler, nefsin karanlık (nefs-i emmare) ve aydınlık (nefs-i mutmainne) yönlerini ortaya koyar.
3. Bölüm: Rehberlik ve Hayatın Amacı
Bu içsel ve dışsal yolculukta, insanın bir rehbere ihtiyacı vardır. Kur'an-ı Kerim, bu yolculukta pusulamız olarak, "hak yol çizgisi"ni çizer. Bir ayette şöyle buyrulur:
> "...Gerçekten size Allah'tan bir nur ve apaçık bir Kitap gelmiştir ki, Allah onunla rızasını arayanları kurtuluş yollarına iletir ve onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp dosdoğru yola iletir."
> (Maide Suresi, 15-16. Ayetler)
Bu "hak yol", içsel aynamızın yansıtma açılarını doğru bir şekilde ayarlamamız için gerekli ilkeleri sunar. Bu ilkeler soyut değildir; adalet, hak yememek, emeğe saygı ve zulümden kaçınmak gibi somut değerlerdir. Zira Kur'an, adaleti emrederken şöyle der:
> "Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olun..."
> (Nisa Suresi, 135. Ayet)
Bu değerlere bağlı kalmak, içsel aynamızın doğru çalışmasının bir göstergesidir. Toplumsal bilimler de, bireyin içsel dengesinin, toplumsal huzur ve adaleti doğrudan etkilediğini gösterir.
Sonuç: Bütünlüğe Ulaşmak
Sonuç olarak, bilim, felsefe, maneviyat ve toplumsal yaşam, farklı dillerde de olsa, aynı hakikate işaret eder. Evrendeki sonsuzluğun sırrı, aslında insanın kendi içinde taşıdığı sonsuz potansiyelle eşdeğerdir. Bu potansiyeli açığa çıkarmanın yolu, nefs mücadelesiyle içsel aynayı temizlemek ve ihsan şuuruyla yaşamaktır. İhsan, bir hadiste açıklandığı gibi:
> "...Allah'ı görüyormuş gibi kulluk etmendir. Sen O'nu görmüyorsan da, O seni görüyordur."
Bu şuur, Mutlak sonsuz'u anlama yolculuğunun zirvesidir. Bu yolculuk, ilimle kendini bilmekten başlar ve Allah'a olan tam teslimiyetle sonlanır. Gerçekten de, dışarıda aradığımız sonsuzluk, doğru bir niyet ve temizlenmiş bir kalp ile bakıldığında, kendi içimizde parlayan bir yansımadan ibarettir.    Cevat ORHAN 

Yorumlar

Popüler Yayınlar