Teknoloji Çağında Medeniyet Krizi: Kur'an'ın Yol Göstericiliği
Teknoloji Çağında Medeniyet Krizi: Kur'an'ın Yol Göstericiliği
Cevat ORHAN
1. Giriş: Ahlak ve Medeniyetin Gerileyişi
Günümüz dünyası, tarihindeki en büyük teknolojik atılımlara sahne oluyor. İnsanlık, Mars'a uzay araçları gönderebiliyor, anlık iletişim ağlarıyla küresel bir köy kurabiliyor ve yapay zekâ ile bilgi çağını yeniden şekillendiriyor. Ancak bu göz kamaştırıcı maddi ilerlemenin gölgesinde, toplumlar derin bir ahlaki ve manevi boşluk yaşıyor. Ekonomik eşitsizlik, sosyal huzursuzluk ve bireysel tatminsizlik gibi sorunlar giderek yaygınlaşıyor. Bu tezat, bizi şu temel soruyu sormaya itiyor: Eğer teknolojik olarak ilerliyorsak, neden medeniyet olarak geriliyoruz? Gerçek medeniyetin tanımı, sadece teknolojik birikimden mi ibarettir, yoksa ahlaki ve insani değerlerin yükselişiyle mi ölçülmelidir? Bu makale, Kur'an'ın kadim öğretileri ile modern bilimsel yaklaşımları bir araya getirerek bu soruların cevaplarını aramayı amaçlamaktadır.
2. Kur'an'ın Toplum Tasavvuru: Adalet, Paylaşım ve Üretim
Kur'an-ı Kerim, ideal bir toplumun temelini adalet, paylaşım ve üretim ilkeleri üzerine kurar. Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde Medine'de uygulanan sistem, bu ilkelerin en canlı ve somut örneğidir.
Beytülmal ve İnfak: Paylaşım Ekonomisi
Hz. Peygamber dönemindeki Beytülmal (devlet hazinesi), sadece bir gelir deposu olmanın ötesinde, toplumun en dezavantajlı kesimini koruyan bir sosyal güvenlik mekanizmasıydı. Bu sistemin kalbi, zekât ve infak (Allah yolunda harcama) uygulamalarıydı. Kur'an, bu paylaşımcı ruhu, müminlerin en önemli özelliklerinden biri olarak vurgular.
* Bakara Suresi 261. ayet: "Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tanenin durumu gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah'ın lütfu geniştir, O her şeyi bilendir." Bu ayet, infakın sadece bir yardım eylemi değil, aynı zamanda hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bereketin artmasına vesile olduğunu vurgulayarak manevi bir karşılık sunar.
* Mü'minun Suresi 1-4. ayetler: Müminlerin vasıfları sayılırken "zekâtı verenler" ifadesiyle, malın kirinden arınmanın ve toplumsal dayanışmanın önemine dikkat çekilir. Bu, İslam'ın sadece bireysel bir ibadet değil, aynı zamanda toplumun huzurunu ve istikrarını sağlayan bir yaşam biçimi olduğunu gösterir.
Faiz Yasağı ve Üretime Dayalı Ekonomi
Kur'an'ın faiz yasağı (riba), sadece finansal bir düzenleme değildir; bu yasak, emeğe ve üretime dayanmayan, spekülatif ve haksız kazanç getiren her türlü ekonomik faaliyeti engellemeyi amaçlar. Bu ilke, birikim yerine üretimi, pasif gelir yerine emeği teşvik ederek dengeli bir ekonomik yapı kurulmasını amaçlar.
* Bakara Suresi 275. ayet: "Faiz yiyenler ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların 'Alışveriş de faiz gibidir.' demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi haram kılmıştır." Bu ayet, emeğe dayalı helal kazanç ile haksız kazanç arasındaki temel farkı ortaya koyar. Kur'an, insanları sürekli borçlandırmaya ve pasif gelir elde etmeye değil, üreterek, ticaret yaparak ve emek vererek zenginleşmeye davet eder.
İsrafın Önlenmesi: Sürdürülebilir Yaşam
Modern dünyayı etkisi altına alan tüketim çılgınlığının aksine, Kur'an israftan kaçınmayı emreder. Bu ilke, sadece ekonomik kaynakların değil, doğal kaynakların da bilinçli ve adil bir şekilde kullanılmasını sağlar.
* A'raf Suresi 31. ayet: "Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyin, yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez." Bu ayet, kaynakların bilinçli tüketilmesine ve gösterişten uzak, sade bir yaşam tarzının benimsenmesine yönelik evrensel bir çağrıdır. Bu çağrı, günümüzdeki sürdürülebilirlik tartışmalarıyla da paralellik gösterir.
İlim ve Bilimle Gelişen Toplum
Kur'an, baştan sona insanı akletmeye, düşünmeye ve ilim peşinde koşmaya davet eder. Bu teşvik, İslam medeniyetinin altın çağında bilim, matematik, tıp ve felsefe alanında eşsiz ilerlemeler kaydetmesini sağlamıştır. Bu, bize üretken, ilim ve bilimle uğraşan, medeni bir toplumun, sadece tüketime ve lükse odaklanan bir toplumdan çok daha değerli ve kalıcı olduğunu gösterir.
3. İnsan Psikolojisi ve Sosyolojisi: Nefis, Ego ve Frekans
Kur'an'ın öğretileri, sadece ekonomik ve sosyal düzeni değil, aynı zamanda insanın iç dünyasını da şekillendirir. Bu noktada, daha önceki makallerimizde değindiğimiz frekans kavramı, konuya yeni bir boyut katmaktadır.
Kibir ve Hasetlik: Huzursuzluğun Kaynağı
Ekonomik eşitsizliğin ve adaletsizliğin olduğu bir toplumda, kıskançlık, hasetlik ve kibir gibi yıkıcı duygular baş gösterir. Kur'an, insanın bu zaaflarına sürekli işaret eder.
* Nankörlük ve kibir, insanı hem Allah'a hem de diğer insanlara karşı bencil ve üstünlük taslayan bir duruşa iter. En'am Suresi 67. ayet gibi ayetlerde, inkarcıların aklını kullanmadığı ve gerçeği göremediği belirtilirken, İbrahim Suresi 7. ayet ise, şükür etmenin nimetlerin artmasına vesile olacağını vurgular. Bu ayetler, insanın içsel titreşimini ve frekansını belirleyen ana faktörlerin şükür, tevazu ve akıl olduğunu gösterir.
Enerji, Frekans ve Evrensel Uyum
Modern bilimin enerji ve titreşim kavramları, Kur'an'ın bu uyarılarını daha iyi anlamamızı sağlar. İnsan, düşünceleri, duyguları ve eylemleriyle evrene sürekli bir frekans yayar. Eğer bu frekans; kibir, haset ve hırs gibi negatif duygularla yüklüyse, bu durum hem bireyin iç dünyasını hem de çevresiyle olan ilişkilerini olumsuz etkiler. Evrenin dengesi, uyum ve adaletle titrerken, bu dengeyi bozan insanlar, kendi huzursuzluklarını yaratır. Kur'an, bu anlamda insanı, evrenin temel dengesiyle uyumlu bir frekansa davet eder.
4. Tarihsel Örnekler: Gönüllerin Fethi
Tarih, ahlak ve adaletin, kılıç ve güçten daha kalıcı ve etkili olduğunu gösteren pek çok örnekle doludur. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinde ve Hz. Peygamber'in Mekke'yi fethinde, temel prensip "gönüllerin fethiydi."
* Mekke'nin Fethi: Yıllarca Müslümanlara zulmeden Mekke halkına, fethin ardından genel af ilan edilmesi, o dönemin savaş ve fetih ahlakının tamamen dışında bir uygulamaydı. Bu durum, kılıçla değil, merhamet ve adaletle fethedilen gönüllerin, İslam'ın yayılışındaki en büyük etken olduğunu kanıtladı.
* İstanbul'un Fethi: Fatih Sultan Mehmet, fetihten sonra halka din, dil ve mal güvenliği garantisi vererek, İslam'ın hoşgörü ve adalet ilkelerini somutlaştırdı. Bu yaklaşım, sadece siyasi bir strateji değil, aynı zamanda farklı inançlardan insanların bir arada barış içinde yaşamasını sağlayan bir medeniyet inşa stratejisiydi.
5. Sonuç: Yeni Bir Başlangıç Mümkün mü?
Bugün yaşadığımız manevi boşluk ve huzursuzluk, aslında bir yol ayrımına işaret ediyor. Ya kapitalist sistemin ve nefsinin esiri olan bir tüketim toplumuna dönüşüp yıkıma doğru gideceğiz, ya da Kur'an'ın önerdiği, adalet, paylaşım, üretim, ilim ve tevazu ilkelerine geri döneceğiz.
Medeniyetin gerilemesini durdurmak ve huzurlu bir toplum inşa etmek, teknolojiye değil, insana yapılan bir yatırımdır. Bireylerin, nefislerini terbiye ederek ve çevrelerine doğru bir frekans yayarak başlattığı küçük değişimler, zamanla büyük toplumsal dönüşümlere zemin hazırlayabilir. Bu, "iyilik yap, denize at" felsefesinin somutlaşmış halidir. Yeter ki, Kur'an'ın bu evrensel mesajını doğru okuyalım ve hayatımıza uygulayalım.
Cevat ORHAN
Yorumlar
Yorum Gönder