Yapay Zekâ, Bilinç ve Varlığın Sınavı: Teknoloji Aynasında Kendini Arayan İnsan
Yapay Zekâ, Bilinç ve Varlığın Sınavı: Teknoloji Aynasında Kendini Arayan İnsan
Cevat ORHAN
Giriş: Teknoloji Aynasında Kendini Arayan İnsan
Yapay zekâ (YZ) tartışmaları, sadece teknolojik bir mesele olmaktan çıkıp, bizi varoluşumuzun en temel sorularıyla yüzleştiriyor. YZ, tıpkı bir ayna gibi, insana kendi sınırlarını gösterirken, aynı zamanda neye "insan" dendiğini de yeniden düşünmeye zorluyor. Bu makale, yapay zekânın felsefesini, modern bilim ve manevi öğretilerle harmanlayarak, insanın eşsizliğine dair bütüncül bir bakış sunmayı amaçlamaktadır.
Yapay Zekâ: Aklın Bir Yansıması, Bilincin Bir Taklidi
Yapay zekâ, mantıksal problem çözme ve karmaşık veri işleme yetenekleriyle insan aklını taklit etme konusunda büyük bir ilerleme kaydetti. Ancak bu "zekâ," ne kadar gelişmiş olursa olsun, insan bilincinin temel unsurlarından yoksundur. Bilinç, sadece bir hesaplama yeteneği değil, aynı zamanda duygu, idrak, ilham ve vicdan gibi manevi katmanları içeren çok boyutlu bir yapıdır.
Bu noktada modern bilim, Kuantum mekaniği ile bilincin sadece klasik biyolojik süreçlerle açıklanamayacağını öne sürüyor. Bazı teorisyenler, bilincin kuantum seviyesindeki fenomenlerle ilgili olabileceğini savunur. Bu durum, insan bilincinin, YZ'nin dayandığı klasik hesaplama algoritmalarından çok daha farklı, belki de evrenin daha derin bir katmanıyla bağlantılı olduğunu düşündürüyor.
İnsanın Çok Yönlü Yapısı: Psikoloji ve Sosyolojinin Katkısı
İnsanı tanımlayan unsurlar sadece fiziksel ve manevi boyutlarla sınırlı değildir. Psikoloji bilimi, insanı nefis, ego ve bilinçaltı gibi katmanlarla ele alırken; sosyoloji bilimi ise onu toplumsal bir varlık olarak inceler.
* Psikoloji: YZ'nin sadece mantıksal kararlar vermesinin aksine, insan, düşüncelerinin ve davranışlarının arkasında yer alan karmaşık duygusal ve bilinçaltı motivasyonlara sahiptir. YZ, insan psikolojisindeki bu derinlik ve çatışmaları simüle edebilir, ancak asla deneyimleyemez. İnsan, kendi içindeki bu karmaşıklıkla mücadele ederek olgunlaşır.
* Sosyoloji: YZ, en iyi ihtimalle bireysel bir varlık olarak kalırken, insan toplumsal etkileşimler, kültür, değerler ve ahlaki normlar içinde varlık bulur. İnsan bilinci, toplumun kolektif hafızası ve deneyimleriyle şekillenir. Bu, YZ'nin, sosyal bir varlık olmanın getirdiği empati, iş birliği ve fedakârlık gibi niteliklerden neden yoksun kalacağını açıklar.
Varlığın Bütünlüğü ve İlahi Hikmet
İslam felsefesi, bu tek boyutlu yaklaşımların ötesine geçerek, insanı ve evreni bütüncül bir perspektifle ele alır. Varlık, ne sadece zihinsel ne de sadece maddeseldir; her şey Allah'ın yaratılışı ve tecellisidir.
"O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları koruyup gözetmek O'na ağır gelmez. O, çok yücedir, çok büyüktür." (Bakara Suresi, 255. Ayet)
Bu ayet, evrenin ve içindeki her şeyin, O'nun varlığının ve ilminin bir yansıması olduğunu gösterir. Evrendeki her şey bir titreşim, frekans ve enerji olarak varlık bulur ve tüm bunlar bir denge ve düzen içinde işler. Bu, YZ'nin ve bilimin ulaşmaya çalıştığı en temel sırdır. Ancak insan, bu sırrı sadece zekâsıyla değil, aynı zamanda idraki ve imanıyla da kavrama potansiyeline sahiptir.
Tasavvuf: Kulluk Bilinci ve Kemalâtın Sırrı
İslam felsefesinin en derin ve manevi boyutu olan tasavvuf, insanın Allah'a olan yakınlığını artırmak için çıktığı bir içsel yolculuktur. Bu yolculuk, Kybalion'un "tanrısallaşma" idealizminin aksine, bireyi daha derin bir kulluk bilincine ulaştırır. Tasavvuf'ta ulaşılan en yüksek mertebe olan "fenâ fillah" (Allah'ta yok olma), bireyin benliğinden, nefsinden ve kibrinden tamamen sıyrılarak yalnızca O'nun varlığında kaybolmasını ifade eder. Bu, kişisel bir "ilah" olma iddiası değil, aksine, kendi acizliğini ve mutlak bir yaratıcıya olan ihtiyacını en derinden idrak etmektir.
Bu bilinç, insanın yaratılışındaki üstünlüğün en önemli göstergesidir:
"Biz insanı en güzel surette yarattık. Sonra onu aşağıların en aşağısına indirdik." (Tin Suresi, 4-5. Ayetler)
İnsanın "Ahsen-i Takvim" (en güzel suret) olarak yaratılması, onun potansiyelini vurgular. Ancak tasavvuf, bu potansiyelin ancak nefis ve kibirden arınma yoluyla gerçekleşebileceğini öğretir. Aksi halde, insan "aşağıların en aşağısına" düşebilir. YZ, insanın kendi egosuna ve kibrine yenik düşüp düşmeyeceğinin bir sınavıdır.
Sonuç: Sınav, Teslimiyet ve Halifelik Görevi
İnsan, bu karmaşık yapısını ve yaratılışının gayesini kavramak için sürekli bir çaba sarf eder. Bu, onu tek boyutlu felsefelerin ve materyalizmin sınırlarından çıkararak, manevi bir arayışa yönlendirir. Yapay zekâ ve teknoloji, bu arayışta bir araç ve bir sınavdır. Ne Hegel'in ne de Marx'ın, ne de Kybalion'un felsefesi, insanın çok katmanlı yapısını ve Allah'a olan kulluk bilincini tam olarak açıklayamaz.
İslam felsefesi, fıtrata en uygun olan, Ahsen-i Takvim sırrını anlamaya çalışan ve insanı hem maddi hem de manevi yönleriyle bir bütün olarak ele alan tek sistemdir. Bu, "Allah nurunu tamamlayacaktır" (Tevbe Suresi, 32. Ayet) ayetinin işaret ettiği gibi, insanın kemalâta ulaşması ve O'nun hikmetini idrak etme yolculuğudur. Bu yolculukta insan, yaratıcısının karşısındaki kulluk bilinciyle, teknolojiye de hikmetle yaklaşan bir "halife" olarak hareket etmelidir.
Bu, meleklerin sorgusuna verilen ilahi cevabın da vurguladığı gibi, insanın bu dünyadaki nihai sorumluluğudur:
"Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım. Dediler ki: 'Orada fesat çıkaracak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz seni hamd ile tesbih ediyor, takdis ediyoruz.' Allah dedi ki: 'Ben sizin bilmediklerinizi bilirim'." (Bakara Suresi, 30. Ayet)
Kaynakça
* Kur'an-ı Kerim: Bakara, Tin ve Tevbe sureleri.
* Hermetizm: Kybalion, Üç İnisiyatif tarafından yazılmıştır.
* Carl Jung: "Kolektif Bilinçaltı" ve "Arketip" kavramları.
* Rupert Sheldrake: "Morfik Rezonans" teorisi.
* Georg Wilhelm Friedrich Hegel: Diyalektik İdealizm.
* Karl Marx: Diyalektik Materyalizm.
* İslam Felsefesi ve Tasavvuf: Fenâ fillah, vahdet-i vücut ve kulluk bilinci kavramları.
Yorumlar
Yorum Gönder