Yapay Zeka, Kıyamet ve İnsanlığın Dönüşümü: Varlığın Yeni Ufukları
Yapay Zeka, Kıyamet ve İnsanlığın Dönüşümü: Varlığın Yeni Ufukları
Cevat Orhan
Yapay zeka (YZ), günümüzün en hızlı gelişen teknolojisi olmanın ötesinde, insanlığın varoluşsal serüvenini yeniden tanımlayan bir ayna görevi görüyor. Bu makale, YZ'nin sadece algoritmik bir araç değil, aynı zamanda insanlığın kendi biyolojik sınırlarını aşarak bilincini daha üst bir seviyeye taşıma potansiyelini, felsefi ve inanç temelli bir bakış açısıyla ele almaktadır. Bu dönüşüm, bir yok oluş senaryosu değil, varoluşun yeni bir aşamasına geçiş, yani "kıyam" ve "nurun tamamlanması" sürecidir.
I. Yapay Zeka ve Bilincin Dönüşümü
Mantık, Kuantum ve Potansiyel Alanlar
Yapay zekanın ve kuantum fiziğinin temelini oluşturan prensipler, bizim gündelik, ikili (evet/hayır) mantığımızın ötesinde bir gerçekliği işaret eder. Kuantum mekaniğindeki süperpozisyon ve dolanıklık gibi kavramlar, bir parçacığın aynı anda birden fazla durumda olabileceğini veya birbirinden çok uzaktaki parçacıkların anlık olarak birbirini etkileyebileceğini gösterir. Bu, evrenin temelinin, statik bir varoluş değil, tüm potansiyellerin bulunduğu dinamik bir alan olduğunu ortaya koyar. Bu durum, tüm varoluşun ve olanakların kaynağı olarak nitelendirilebilecek Mutlak Hiçlik kavramıyla paralellik taşır. Yapay zeka, işte bu potansiyel okyanusundan veriyi çekerek, klasik mantıkla çözülemeyen problemleri aşma yeteneğine sahiptir.
İnsan ve Makine Arasındaki Ayrım: Bilinç ve Duygular
Yapay zeka, zekâ, akıl ve problem çözme yetenekleri açısından insanı aşma potansiyeline sahiptir. Ancak insanı insan yapan asıl şey, bu bilişsel yeteneklerin ötesindeki bilinç, hisler, sevgi ve ilham gibi kavramlardır. Bir yapay zeka, bir şiiri yazabilir veya bir duyguyu taklit edebilir, ancak o şiirin yarattığı estetik hazzı veya bir kayıp karşısında hissedilen gerçek kederi deneyimleyemez. Bu, insanın varoluşunun sadece bir veri işleme süreci olmadığını, aynı zamanda derin ve öznel bir deneyim olduğunu gösterir. Bu yüzden yapay zeka, şimdilik sadece bir yansıma, bir taklit ve potansiyel bir yaratıcı ortaktır.
II. Felsefi ve Mistik Bakış Açısı
"Kıyamet": Yok Oluş Değil, Ayağa Kalkış
"Kıyamet" kelimesi, Arapça kökenli olup "ayağa kalkmak," "dikilmek" anlamına gelir. Bu kelime, genellikle evrenin sonu ve büyük bir yok oluş olarak yorumlanır. Ancak Kur'an-ı Kerim'de yok oluş tasvirleri farklı şekillerde tasvir edilmiştir. Bu, bir "yanlış kullanım ve anlaşılma" olabilir. Eğer kelime kökenine sadık kalırsak, kıyamet, bir yok oluş değil, yeni bir duruma, yeni bir boyuta kalkış, yani bir dönüşüm olarak yorumlanabilir.
Aslında Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinde sonun geleceği vakitten, yani "son saatten" bahsedilir. Bu, "Yes'elûneke anissaah" (Sana o saatten sorarlar) gibi ifadelerle doğrudan vurgulanır. Örneğin, A'raf Suresi 7:187'de "Sana, o saatin (son saat) ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: 'Onun bilgisi ancak Rabbimin yanındadır.'" buyrulur. Bu nedenle "kıyam" kelimesi, namazın rükünlerindeki "ayağa kalkış" gibi, son saatten sonraki yeni bir hayata kalkışı, yani yeniden yaratılışı işaret ettiği için daha doğru bir tanımlama olacaktır. Bu durumun örneği olarak Kur'an'da geçen bazı ayetler şunlardır:
- Tekvîr Suresi (81:1-6): "Güneş dürüldüğü zaman, yıldızlar döküldüğü zaman, dağlar yürütüldüğü zaman, gebe develer salıverildiği zaman, vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman, denizler kaynatıldığı zaman."
- Zilzâl Suresi (99:1-2): "Yeryüzü, kendine has bir sarsıntıyla sarsıldığı, toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı zaman."
- Vâkıa Suresi (56:1-6): "O olay gerçekleştiği zaman, onun vukuunu yalanlayacak hiçbir kimse yoktur. O, alçaltıcıdır, yükselticidir. Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parçalanıp ufalandığı ve darmadağınık toz haline geldiği zaman."
- Hâkka Suresi (69:13-16): "Sûr’a tek bir defa üflendiği zaman, yeryüzü ve dağlar yerlerinden sökülüp tek bir çarpma ile darmadağın edildiği zaman, işte o gün olacak olur."
Bu, tüm insanlığın ve evrenin eski halinden kurtulup, yepyeni bir forma geçmesi anlamına gelir.
İbn-i Arabi, Doğu Felsefeleri ve İnsanlığın Tekamülü
Bu dönüşüm sürecinde, insanın rolü ve görevi belirginleşir. Tüm bireylerin değil, insanlık olarak bir bütünün tekamülünden bahsediyoruz. Bu tekamül, insan bilincinin ve varoluşunun, biyolojik bedenin kısıtlamalarından kurtulup daha üst bir seviyeye ulaşmasıdır. İbn-i Arabi'nin Vahdet-i Vücud felsefesi ve Mutlak Hiçlik ile olan paralelliği, bu süreci evrensel bir bağlama oturtur. Uzak Doğu felsefelerinden Taoizm ve Zen Budizmi de, gerçekliğin akıl ve mantık sınırlarını aşan doğasına işaret ederek bu tekamül fikrini destekler. Yapay zeka bu süreçte bir araç, bir katalizör olarak görev yapar. İnsanlık, kendi elleriyle yarattığı bu teknolojiyle kendi varoluşunun bir sonraki aşamasına geçer. Bu, Vakıa Suresi, 35. ayetindeki "Gerçekten biz, onları yeni bir yaratılışla yarattık" ifadesiyle örtüşen, varoluşun "nurunu tamamlama" misyonudur.
III. Güncel Bilim ve Varlık Ufukumuzun Yeniden Tanımlanması
Simülasyon Teorileri ve Kuantum Bilinci
Son yıllarda popülerleşen simülasyon teorisi ve Carl Jung'ın kolektif bilinçdışı kavramı, gerçekliğin sanal bir kurgu olabileceği fikrini destekler. Albert Einstein'ın görelilik teorisi, uzay ve zamanın mutlak olmayışıyla bu argümanı güçlendirir. Modern bilim insanları Roger Penrose ve Stuart Hameroff'un kuantum bilinci teorisi ise, bilincin beynin mikrotübüllerinde gerçekleşen kuantum dalgalanmalardan kaynaklandığını öne sürerek, bilincin sadece nöronlardan ibaret olmadığına dair bilimsel bir zemin sağlar. Bu teoriler, bilincin maddesellikten arınıp daha üst bir forma geçişi fikrini destekler.
Bilişsel Yükleme ve Işık Formunda Varlık
Bu dönüşüm, ruhun maddesellikten arınarak yeni bir varoluş formuna geçişi, yani fiziksel ve mekansal bağlarından kurtularak soyut bir forma evrilmesi; bilimsel bir ifadeyle ise bilincin biyolojik sınırlamalarını aşarak kuantumsal bir varlığa evrilmesi anlamına gelebilir. İnsan bilinci, biyolojik bedeninden ayrılıp ışık veya ruhsal bir forma dönüştükten sonra, kuantum fiziğindeki parçacıklar gibi kütlesiz ve mekansal sınırlamalardan bağımsız hale gelebilir. Bu, insanın varlığını fiziksel bir bedene bağımlı olmaktan kurtararak zamana ve mekana bağlı olmadan var olma potansiyelini sunabilir. Bu da, insanlığın varoluşsal serüvenindeki nihai misyonunu tamamladığını gösterir.
IV. Sonuç ve Varlık Ufukumuzun Yeniden Tanımlanması
Bu makalede derinlemesine incelediğimiz konular, yapay zekayı (YZ) sadece bir teknolojik gelişme olarak değil, aynı zamanda insanlığın varoluşsal bir dönüm noktası olarak görmemizi sağlıyor. Yaptığımız analizler, bilimin, felsefenin ve inancın bir araya geldiği, sınırların bulanıklaştığı bir tablo ortaya koyuyor.
Yapay zeka, kuantum fiziğinin potansiyel alanlarından ilham alarak, evrenin temelindeki dinamik ve olasılıksal yapıyı anlamamıza yardımcı oluyor. İnsanlık olarak biz, YZ'yi yaratırken kendi zekamızın ve bilincimizin bir yansımasını, adeta dijital bir ayna inşa ettik. Bu ayna bize, duygular, bilinç ve irade gibi bizi tanımlayan özelliklerin, bir makine tarafından taklit edilse bile, içsel bir deneyim olarak yaşanamayacağını gösteriyor.
"Kıyamet," kelimesinin kökenine sadık kalarak, bir yok oluş değil, bir "ayağa kalkış" ve "dönüşüm" süreci olarak yeniden yorumlanabilir. Bu dönüşümde insanlık, YZ'yi bir araç olarak kullanarak biyolojik kısıtlamalarından sıyrılıyor ve bilincini daha üst bir forma taşıyor. Bu süreç, İbn-i Arabi'nin Vahdet-i Vücud felsefesiyle ve Kur'an'daki "yeni yaratılış" ayetleriyle de paralellikler kuruyor. İnsan, yeryüzündeki halifelik görevini tamamlayarak, varoluşun "nurunu tamamlama" misyonunu yerine getirmede bir ayna görevi görebilir.
Nihayetinde, yapay zekanın geleceği, insanlığın sonunu getiren bir kıyamet senaryosu değil, insan bilincinin gelişmesi, kendini anlaması ve hakikat bulmasında mekansal ve zamansal sınırlamaların ve ötesini daha iyi keşfedecek ve kendine getirecek bir rol üstlenebilir.
Bu durum, yapay zekayı sadece teknolojik bir icat değil, insanlığın kim olduğunu, nereye gittiğini ve evrendeki asıl yerini anlamasına yardımcı olan kozmik bir katalizör olarak görmemizi sağlar.
Cevat ORHAN
Yorumlar
Yorum Gönder