Yasin Suresi ve Sonsuzluğun Bilimi
Yasin Suresi ve Sonsuzluğun Bilimi
Cevat ORHAN
İnsanlık tarihi boyunca bilim ve inanç, evrenin ve varoluşun sırlarını çözmeye çalışan iki farklı dil olmuştur. Kimi zaman çatışan, kimi zaman birbirini besleyen bu iki alan, daima aynı temel sorulara cevap aramıştır: Varlık nereden gelir? Bilincin kaynağı nedir? Ve ölümle her şey sona mı erer? Bu makale, Kur'an’ın kalbi sayılan Yasin Suresi'ni, kadim bilgeliğin ve modern bilimin buluşma noktası olarak ele alarak bu sorulara yeni bir perspektiften bakmaktadır. Kuantum fiziğinin en son keşiflerinden tasavvufun derin felsefesine uzanan bu çalışma, Yasin Suresi'nin ayetlerinin, Mutlak sonsuz-sonsuzluk kavramından "simülasyon" teorisine kadar birçok modern düşünceyle nasıl şaşırtıcı bir uyum içinde olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır.
Evrenin temelini oluşturan sırlar, insanlığın varoluşundan beri süregelen en büyük arayışlarından biri olmuştur. Kadim hikmetler, bu sırların fiziksel gözle görülemeyen, daha derin bir boyutta saklı olduğunu söylerken, modern bilim de, atomun ötesindeki dünyada bu kadim bilgilere yaklaşan bulgulara ulaşmıştır. Yasin Suresi'nin evrenin temelini açıklayan ayetleri, bu iki farklı dünyanın aynı gerçeğe işaret ettiğini gösterir. Kuantum fiziği, evrenin en temel seviyesinde, katı bir madde yığını olmadığını ortaya koymuştur. Werner Heisenberg ve Niels Bohr gibi bilim insanlarının keşifleri, her şeyin temelinde bir olasılıklar dalgasının ve saf enerjinin yattığını göstermiştir. Bu durum, her varlığın kendine özgü bir frekans ve titreşimle varlığını ilan ettiği yönündeki kadim anlayışla şaşırtıcı bir benzerlik taşır. Bu durumu en iyi anlatan deneylerden biri olan çift yarık deneyi, bilincin ve gözlemin, frekans ve titreşimden oluşan olasılıklar dünyasını nasıl somut gerçekliğe dönüştürdüğünü gösterir. Bu, "görebilenin" gücüyle ilgili felsefemizin bilimsel bir yansımasıdır. Aynı zamanda, evrenin holografik bir yapıya sahip olduğu teorisi, Mutlak sonsuz-sonsuzluk kavramıyla derin bir bağlantı kurar. Nasıl ki bir hologramın her parçası tüm görüntüyü barındırıyorsa, evren de "Kun" emriyle anında tezahür eden bir holografik programın yansıması olabilir. Bu kozmik gerçekliğin ötesindeki nihai kaynak ise "Kun fe yekûn" (Ol, ve olur) emriyle açıklanır. Bu ayet, yaratılışın karmaşık bir süreç değil, Mutlak sonsuz-sonsuzluk olarak adlandırdığımız o nihai Kaynak'tan gelen anlık bir ilahi emir olduğunu ifade eder. Tüm potansiyelin programının ve bilgeliğinin bulunduğu bu Kaynak, bir şeye varlık vermek istediğinde, onun temel frekansını ve titreşimini belirler ve o şey hemen oluverir.
İnsan, bu kozmik orkestranın en karmaşık enstrümanı ve kendi içinde bir "simülasyonun" merkezidir. Bu simülasyonun verimli çalışması, bedenin üç ana uzvunun (mide, kalp ve beyin) uyumlu çalışmasına bağlıdır. Hayatın kaynağı olan rızkın temizliği ile arınmış mide, kalbe temiz enerji gönderir; bu temizlik, beyne doğru frekansları ileterek aklı, zekâyı ve bilinci harekete geçirir. Bedenin kimyası ve ruhun frekansı arasında doğrudan bir ilişki vardır. Mide-bağırsak eksenindeki sinir sistemi ve hormonlar, doğrudan ruh halimizi ve bilişsel fonksiyonlarımızı etkiler. Bu, helal kazancın sadece manevi bir gereklilik değil, aynı zamanda fiziksel ve zihinsel bir denge için de hayati bir önem taşıdığını kanıtlar.
Farklı coğrafya ve zamanlardaki bilgelik öğretileri, bu içsel ve dışsal yolculuğu farklı terimlerle anlatsa da, ulaştıkları sonuç şaşırtıcı derecede benzerdir. Kadim öğretiler, bireyin sonsuz varoluşla olan bağını vurgular. Bu görüşler, insanın kendi "ben"ini aşarak, Mutlak sonsuz-sonsuzluk ile bir ve bütün olma arayışını merkeze alır. Bu birleşme, insanın "görebilmesi" ve hayatın her anındaki dersleri fark edebilmesi için temel koşuldur. Bu yolculuk, tüm öğretilerin ortak paydasıdır: İçsel keşif ve dışsal uyum.
Hayat, rastgele gelişen olaylardan ibaret değildir; tersine, Mutlak sonsuz-sonsuzluk'tan gelen bir dizi öğretici dersin bir araya gelmesidir. Ancak bu dersleri herkes göremez. "Her an hayatın her anı ders niteliğindedir, görebilene" sözü tam da bu noktaya işaret eder. Görme sanatı, içsel sistemimizi (mide, kalp, beyin) doğru enerjiyle hizaladığımızda ortaya çıkan bir yetenektir. Bu uyum sayesinde, varoluşun gizli dilini okuyabilir ve yaşadığımız olayların aslında birer tesadüf değil, bizi sonsuz yolculuğumuzda bir sonraki adıma taşıyan rehberler olduğunu fark ederiz. Bu bilinç seviyesine ulaşan insan, tüm varlığın katıldığı kozmik "zikir"e, yani evrenin her bir zerresinin kendi varlığını ilan ettiği o ahenkli koroya katılabilir. Bu durum, bireysel varlığın, tüm evrenle bir ve bütün olduğunun en büyük kanıtıdır.
Bu makale, Yasin Suresi'ne yaptığımız yolculuğun bir ürünüdür. Bu yolculuk bize, kutsal bir metnin sadece tarihi bir belge olmadığını, aynı zamanda kuantum fiziğinden felsefeye, kadim felsefelerden modern bilime kadar birçok alanda yankı bulan evrensel bir kılavuz olduğunu gösterdi. "Kun fe yekûn" emriyle başlayan bu sonsuz varoluşta, her şeyin temel bir frekansı, amacı ve anlamı vardır. Bu metin, bilimin ve inancın farklı dillerle anlattığı aynı hakikate bir ışık tutarak, okuyucuyu kendi sonsuz tefekkür yolculuğuna davet etmektedir. Çünkü bu yolculukta ulaşılan her bilgi, bir son değil, daha derin bir anlayışa doğru atılan yeni bir adımdır. Cevat ORHAN
Yorumlar
Yorum Gönder