Kozmik Bilincin Aynası: Din, Bilim, Felsefe ve İnsanın Tekâmül Yolculuğu
Kozmik Bilincin Aynası: Din, Bilim, Felsefe ve İnsanın Tekâmül Yolculuğu
Cevat ORHAN
Giriş: Bir Paradoksun Uyarısı ve Zamansızlığa Meydan Okuma
Geleneksel inanç sistemleri, modern bilimin bazı teorileri ve hatta felsefi yaklaşımlar, kainatın ve hayatın başlangıcını belirli anlara sıkıştırır. Bilimsel teoriler evrenin bir tekillik olan Big Bang ile başladığını öne sürerken, felsefi akımlar da bu tuzağa düşer; kimisi idealist bir yaklaşımla her şeyin "mutlak akıldan" çıktığını savunurken, kimisi materyalist bir yaklaşımla "ilk maddeyi" veya "salt tesadüfü" başlangıç noktası olarak gösterir.
Tüm insanlığın kısıtlı bakış açısı, kendi içindeki tutarsızlığı, zayıf karakteri, anlama kapasitesinin düşüklüğü, enaniyeti ve bencilliği tüm zamanlarda ve ideolojilerde yansıtılmıştır. İnsanoğlu, hatta cennet ve cehennem gibi kavramları bile bir pazarlık konusu haline getirerek, sonsuz ve mutlak kudrete bir sınırlama getirmeye çalışmıştır. Bu, sonsuz bir güce karşı sergilenen bir aymazlıktır ve özünde paganist bir yaklaşımdır.
Günümüz insanının içinde bulunduğu buhran her geçen gün katmerlenerek devam etmektedir. Hiçbir sivil toplum kuruluşu, hiçbir ideoloji ve hiçbir din bu buhrana müdahil olamamakta, hatta onların aracı haline gelmiştir. Bu durum, insanlığın yok oluşuna zemin hazırlayan bir nitelik taşımaktadır. İnsanlık artık fizyolojik olarak insan kalmış, ancak ruhsal açıdan insanlıktan çıkmıştır. Her şeyin maddiyat, para, lüks ve israfın esiri olmuş, maddi dünyanın içinde sıkıştırılmış bir insan türü oluşturulmaya çalışılmış, hakikatten ve maneviyattan uzaklaştırılmıştır.
Tarih boyunca, dinler özünden uzaklaştırılmış, sahte ilahlar ve Firavunlar türemiştir. Bu süreç günümüzde de devam etmekte, tüm insanlık vahşi kapitalizmin ve emperyalizmin sömürgesi haline getirilmiştir. Teknoloji de aynı şekilde bir din haline getirilerek insanlar üzerinde baskı kurulmuştur. Günümüzde, tüm insanlığı yok etmeyi hedefleyen küresel bir sömürü sistemi oluşturulmuş, hatta insanların beyinleri enerji frekansları ve titreşimler yoluyla ele geçirilerek akıl tutulması yaşayan küresel bir toplum yaratılmaya çalışılmıştır. İnsanlar, şiddet, baskı ve zulümle sindirilmeye çalışılmakta, özellikle insanlıktan ve hakikatten bahseden İslami toplumların yok edilmesi için topyekûn bir saldırı başlatılmıştır. İnsanların akılları ve kalpleri ellerinden alınmış, psikolojileri bozulmuş, hatta insani ilişkileri bütünüyle değiştirilerek yalnızlaştırılmıştır. Doğru ve dürüst insanlar toplumdan dışlanmış, adeta yarı insan yarı robot türü varlıklar oluşturularak insan, duygulu ve hisli bir varlık olmaktan çıkarılmıştır. Bu çarpık anlayış, her inancı amacından saptırmış ve son tahlilde tamamen alakasız, sonsuz kudrete atfedilen bir pagan inancı ve yaşayışı ortaya çıkmıştır.
Aslında din, bilim ve felsefe birer varlık halidir; her biri, sonsuzdan gelen kısıtlı yansımalardır. Tıpkı bir aynanın, güneşin bütününü değil, sadece belli bir parçasını yansıtması gibi. Bu disiplinler de, tarih boyunca birbirlerini dışlayan, sürekli bir güç gösterisi yapan fenomenler haline gelmiştir.
Ancak bu yaklaşımların hepsi, zamansızlığı ve başlangıçsızlığı zedeleyen, sonsuz kudrete bir sınırlama getiren bir yaklaşımdır. Eğer yaratım sürekli ise, bir başlangıçtan söz edilemez. Evren ve içindeki her şeyde sadece dönüşüm ve değişim söz konusudur. Belki de hiç bilmediğimiz, var olup yok olan ya da devam eden sayısız yaratılış vardır. Bu, sonsuz olanın sonsuz ilmini ve kudretini sınırlamanın imkânsız olduğunu gösterir. Bu dönüşüm tesadüfi değildir; arkasında her an var olan, sonsuz bir itici güç vardır.
Bu makale, hakikat yolculuğunun ritüellerden ibaret olmadığını, evrenin ve insanın işleyişini anlama kılavuzu olarak yeniden okunması gerektiğini vurgular. Amacımız, her birimizin bu sürekli yaratımın aktif bir parçası olmasını sağlamaktır.
Zaman ve Kudret: Bir Gecenin Sırrı Değil, Her Anın İdrakidir
Kur'an-ı Kerim'de geçen "Kadir Gecesi" kavramı, o dönemin insanının zaman ve kudret algısına uygun bir metafor olarak "gece" kelimesiyle ifade edilmiştir. Burada "gece" kelimesi, görünenin arkasındaki gizli ve sınırsız kudreti simgeler. "Bin aydan hayırlı" ifadesi ise, bu kudretin insan aklının kavrayabileceği en büyük zaman diliminden (bin aydan) bile daha büyük ve sonsuz olduğunu vurgulamak için kullanılan bir metafordur. Bu, ilahi gücün sonsuzluğunu ve mutlaklığını ifade eder.
Aslında Kadir Gecesi, belirli bir zamandan ziyade, insanın kendi içindeki ilahi kudretle buluştuğu, bilincinin en yüksek seviyeye ulaştığı bir "hal" veya "durumdur."
Bilim dünyasının evrenin genişlemesini açıklamak için kullandığı karanlık enerji kavramı, gözlemlenemeyen ama varlığı hissedilen, tüm evreni bir arada tutan, dengesini sağlayan ve hızlandıran gizemli bir güçtür. Tıpkı bunun gibi, Kadir Gecesi de, ilahi kudretin ve enerjinin tüm evrene yayıldığı, ancak bu yüksek frekanslı titreşimlerin ancak arınmış bir kalp ve bilinçle idrak edilebileceği bir an ve durumdur. Karanlık enerjinin görünmez fonksiyonel etkisi gibi, bu gecenin kudreti de fiziksel gözlemden ziyade manevi bir uyanışla hissedilir. Dolayısıyla, hakikati arayan her insan, kendi kalbini arındırarak bu kudret anını her an yaşayabilir.
Kozmik Açılış: Evrenin Başlangıcı Değil, Devamlılığı
Evrenin yaratılışına dair modern teoriler, Kur'an'daki ayetlerle güçlü bir paralellik taşır. Big Bang gibi teoriler, genellikle evrenin mutlak bir başlangıç noktası olarak görülür. Ancak Kur'an'ın ayetleri, daha çok bir **"açılma anı"**na işaret eder: "O inkâr edenler görmediler mi ki gökler ve yer bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmayacaklar mı?" (Enbiyâ, 21/30). Bu ayet, evrenin bir sonlu başlangıcı değil, ilahi enerjinin sürekli akışıyla gerçekleşen bir "oluş anı" olduğunu vurgular. Yaratım, durağan bir olay değil, dinamik ve sürekli bir eylemdir.
İnsan ve Kuantum Ayna: Mikrokozmosun Makrokozmosu Okuması
İnsanı, evrenin minyatür bir modeli, yani bir mikrokozmos olarak görmek, bu yolculuğun en temel adımıdır. Fiziksel bir yükselişten ziyade, kalben, zihnen ve ruhen en yüksek idrak seviyesine ulaşmayı temsil eden Miraç hadisesi, bu içsel yolculuğun sembolüdür. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.), aklın ve zihnin sınırlı pencerelerinden değil, kalbin sonsuzluğundan bakarak hakikati yaşamıştır. Kalbi, ilahi fotonları doğrudan algılayan, yüksek hassasiyetli bir dedektör gibiydi.
"Ve ma erselnake ille rahmeten lilalemin" (Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik) ayeti, bu idrakin ve rahmetin bir yansımasıdır. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) evrensel misyonu, belirli bir coğrafya veya zamana ait bir olaydan ziyade, sonsuzdan yansıyan bir durumdur. O, tüm alemlere yayılan ilahi bir rahmet frekansının somutlaşmış bir yansıması ve taşıyıcısıydı.
Sonuç: Din, Bilim ve Felsefe, Birer Varlık Halidir
Bu büyük buhranın çözümü, daha önce de belirttiğimiz gibi, insanın kendine gelmesi, şımarıklıktan vazgeçmesi ve kalbine yönelmesi ile olacaktır. Ancak bu yolculuk hiç de kolay değildir. Bu süreçte hem içsel hem de maddi karmaşaların yaşanması kaçınılmazdır. Hayatın akışına bakıldığında her bir zirvenin ya da yükselişin bir inişi vardır; bu bazen aşamalı bazen de tepe taklak olmuştur. Bu dönüşümün günümüzde nasıl gerçekleşeceği ise kaygı vericidir.
Bu durum tüm insanlığı etkileyecektir. Kendisini bir insan olarak gören ve kendisinin de bir insan olduğunu düşünen her bireyin üzerine düşen görev, bu çıkmazdan kurtulmanın yollarını aramaktır. Başta dünya üzerindeki egemen güçler olmak üzere, daha insancıl, insanın kendi özüne döndüğü bir ortam oluşturulmalı ve gerekli tedbirler alınmalıdır. Eğitim, adalet ve ekonomik sistemler bu doğrultuda yeniden düzenlenmeli, kastlaşma ortadan kaldırılmalı ve insanların insan olduklarının farkına varması sağlanmalıdır. Tüm şeytani fikirler ortadan kaldırılarak rahmani olanın, merhametin ve sevginin hakim kılınması, insanlık onuru için olmazsa olmaz bir durumdur. Tüm ayrımcılıkların kalktığı bir durum yeryüzünde hakim olmalıdır. İnsanın doğuştan gelen onuru ve şerefi, kendisine yapılan her türlü baskı ve zulmü reddeder. Gerçek insanlık ve hakikate giden yol budur. İnsanlık, kendi kendini yok edecek aptalca ideolojilerden ve dogmalardan arınarak "esfele safilin" durumundan çıkmalı ve "ahseni takvim" yoluna girmelidir.
Son tahlilde insanın nefsine hakim olması, kendini tanıması, aklını ve zihnini kalbiyle birleştirerek doğru enerji frekans ve titreşimlerle uyum sağlaması gerekmektedir. İnsanın kurtuluşu, yalnızca bireysel bir eylem değil, tüm insanlık olarak mümkün olduğunun farkına varmalıdır. İnsan, artık kendini kandırmaktan vazgeçmelidir.
Din, bilim ve felsefe, belirli günlere, ritüellere veya tarihi olaylara sıkışıp kalan birer olgu değil, aksine her an devam eden, canlı birer varlık halidir. Bu hakikat yolculuğu, sadece ritüellerden ibaret değildir, ancak Maun Suresi'nde belirtildiği gibi "Vay o namaz kılanların haline!" diyerek, riyakarlıktan uzak olarak yapılacak namaz ibadeti ve diğer tüm ibadetler, zayıf karakterli insan için olmazsa olmaz eğitim metotlarıdır. İnsan, kendi içindeki karanlık enerjiye karşılık gelen nefsini arındırarak, kendi kalp aynasını cilaladığında, evrenin işleyişini ve Allah'ın sonsuz kudretini idrak etmeye başlar. Bu, sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda insanın kendi varoluşsal potansiyeline ulaşmasıdır. Unutmayın, bu kozmik rehberlik, dışarıdan gelen bir emir değil, içsel bir okuma ve keşif yolculuğudur.
Cevat ORHAN
Yorumlar
Yorum Gönder